Vaktiyle Türkiye'yi yönetenler, "Enflasyon yükseliyor, benim neyime!" diye kestirip attılar. Şimdi enflasyon düşüyor, ekonomi büyüyor. Ama... Geçim sıkıntısı çeken, krizlerde işini kaybeden yoksul kitleler, "Enflasyon düşüyormuş, benim neyime!" demeye devam ediyor. Böyle bir tepkiyi son derece normal karşılamak gerekiyor. Gerçekten, gelirinin yarısından fazlasını ev kirası ve beslenme için harcayan, ailesine bakmakta zorlanan bir vatandaşımızı enflasyonun düşürülmesi, ekonominin büyümesi pek fazla ilgilendirmiyor. Enflasyon ve gelir dağılımı arasında bulunan karmaşık ilişkileri dikkate aldığımızda "herkesin enflasyonu kendine" denilebilir. Gerileyen enflasyonun toplumun tüm kesimlerinin reel gelirlerini olumlu olarak etkilemesini bekleyemeyiz. Enflasyon yüzde "0" da olsa, yüzde "100"de olsa, nihaî olarak, bir "pastayı" ya da "çorba"yı paylaşıyoruz. Enflasyon oranının gerilemesi, çeşitli gelir grupları için "reel gelir artışı" anlamına gelmiyor. Halkın hayat pahalılığı olarak tanımladığı süreç ile, fiyatların artış hızında ortaya çıkan azalış ve artışlar, farklı kavramlar. Yüksek enflasyon ortamında da reel geliri artan gelir grupları için "hayat pahalılığı" diye bir şey ortaya çıkmayabilir. Reel geliriniz enflasyondaki gerilemeden daha hızlı düşüyorsa, o zaman fiyatlar genel düzeyindeki düşüşten fazla sebeplenemediğiniz anlaşılır. Enflasyonu yendiğimizde de bazı gelir grupları için hayat pahalı olmaya devam edecek. Dolayısıyla, enflasyondaki düşüş, gelir dağılımında bir nispî iyileşmeyi garanti etmiyor. Ne yapmalı, nasıl yapmalı? Türkiye, "... düşük milli gelir-düşük tasarruf-düşük yatırım-düşük milli gelir-..." diye bilinen kısır döngüden kurtulmayı mümkün kılacak projeler üretmek zorunda.. (Yukarıdaki kısır döngüyü bazı iktisatçılar, "Fakirliğin sebebi fakirliktir!" tarzında da açıklamışlardır.) İstihdam artışı sağlamak için tarım sektörümüze, KİT'lere ve diğer kamu kuruluşlarına yaslanma şansımız yok. Verimlilik ve dış rekabet kaygısı olmaksızın işsizliği geriletebilmek mümkün değil. 'Ücret-verimlilik' ilişkisini dikkate almayan çözüm önerileri, nihai olarak, kendi kendini telef eden politikalara dönüşüyor. Enflasyon oranı birbirine yakın ya da aynı olan birçok ülkenin, ekonomik büyüme, kalkınma ve gelir dağılımı göstergeleri bakımından çok farklı performans düzeylerine ulaştıkları unutulmamalı. Yaşadığımız krizler, çok net bir biçimde şu dersi verdi: * Fiyat istikrarı olmadan, finansal istikrar; finansal istikrar olmadan da, ekonomik büyüme ve kalkınma sağlanamıyor. * Fiyat istikrarı, hızlı büyümeyi, kalkınmayı garanti etmiyor; ama uygun ve hormonsuz bir zemin oluşturuyor. Anlamak isteyenlere...