Dünya, takas dünyası. Bir şeyler veriyorsunuz, karşılığında bir şeyler alıyorsunuz. Dayanıklı tüketim malları sektörü, satışlarını artırmak için, sık sık klasik bir mesaja yaslanıyor: "Eskiyi getir, yeniyi götür!" Bir "getir-götür" muhabbetidir gidiyor. Buram buram, şark zekası kokan bu yöntem bendenize hep itici gelmiştir. Küreselleşme denilen süreç de bazen aynı mesajı iletiyor, diyor ki: "Yerel olanı getir, küresel olanı götür." Ne var ki, yapısal reformları hızlandırmak için böyle bir alış veriş tekniğinden yararlanamıyoruz, mesela eskimiş sistemlerimizi verip yenisini alamıyoruz. Vaktiyle, Batı emperyalizmi, İttihat ve Terakki taifesine "İmparatorluğu getir, üniter devleti götür" demiş. Şimdi başka bir şey söylüyor ve diyor ki: "Üniter devleti getir, federasyonu götür." Doğrusu, getirip götürmekten iflahımız kesildi. Beyaz Adam, "Saddam'ı getirin, demokrasiyi götürün" dedi, ama bir türlü olmadı. Sadece Irak'ta değil, tüm Orta Doğu'da pizza ve hamburger zinciri kurar gibi demokrasi zinciri kurulamayacağı anlaşıldı. İsterseniz, biraz fantezi yapalım. Diyelim ki, Washington'da ya da Brüksel'de dolaşıyorsunuz. Gözünüze bir kaç levha ilişiyor. Nasıl mı? Aynen şöyle: "Faşizmi getir, hukuk devletini götür!" "Kleptokrasiyi getir, demokrasiyi götür!" "Oligarşiyi getir, kuvvetler ayrılığını götür!" Mümkün mü? Elbette mümkün değil. Bazen de daha farklı bir teklif ile karşılaşıyoruz: "Kırmızı çizgilerini getir, krediyi götür!" Dış politika söz konusu olduğunda, sürekli olarak bir takas curcunası içinde yaşadığımızı daha rahat anlıyoruz. Kızılderili Reis'in öfkesi Beyaz Adam'ın "Eskiyi getir, yeniyi götür!" tarzında Kızılderililere getirdiği teklifle, Reis'i bir hayli bunaltmış. Kızılderililerinin reisi Seattle, Washington'daki Başkan'a bir mektup yazmış. Mektubun bazı bölümlerini aktarıyoruz: (*) Washington'daki Başkan topraklarımızı satın almak istediğini bildiren bir mektup yollamış. Dostluktan da söz etmiş Başkan... Sizin, bizim dostluğumuza ihtiyacınız olmadığını biliriz. Bir kâğıt parçasını imzaladığımız ve beyaz adama verdiğimiz için her şeyi yapabileceğini mi zanneder beyaz adam? Gökyüzünü nasıl satın alabilirsiniz? Ya toprakların sıcaklığını? Havanın taze kokusunu? Suyun pırıltısını? Toprak bizim anamızdır. Toprağa tükürülmez. Toprak insana değil, insan toprağa aittir. Beyaz adam neyi satın almak istiyor? Gökyüzü ve toprakların sıcaklığını mı? Koşan antilopların çabukluğunu mu? Biz size bunları nasıl satabiliriz? Siz, nasıl satın alabilirsiniz? Washington'daki Başkan bizden topraklarımızı istediği zaman bütün bunları istemektedir. Büyük başkan bizim babamız, biz de onun çocukları olacakmışız. Bilesiniz ki: Derelerin ve ırmakların içinden geçen sular, sadece su değildir. Atalarımızın kanıdır o. Açlığın dünyayı saracak beyaz adam Ardında koskoca bir çöl bırakacaksın. Demir at (lokomotif) öldürüp çürümeye bıraktığınız, binlerce buffalodan nasıl kıymetli olabilir? Nasıl? Anlamıyorum. Beyaz adam geçici bir iktidardır ve o kendini her şey zannetmektedir. Yazık! *** Reis'in kafası fena bozulmuş, ama "Beyaz Adam" bildiğini okumuş, okumaya devam ediyor. Bizimki tam bir züğürt tesellisi. Öyle değil mi? ..... (*)Başkan'a ithafen yazılmış orijinal metin: Chief Seattle's Letter To All The People http://www.barefootsworld.net/seattle.html