Olmuyor, olmuyor! Krizi, bir türlü olgunlaştıramıyoruz. Bir kısım zevat, kriz çıkmıyor diye fena halde kaşınıyor, "kurdeşen" döktürüyor. Bazıları, "akut ürtiker" teşhisi ile tedavi görüyor. Kaşınanlara, Ankara'da mukim, hâzık bir hekim tavsiye edebilirim. Kendileri, "Fazla kaşınmasınlar, sivilceler iz bırakabilir!" diyor. Ne diyelim, bizden söylemesi... Bütün bunlar, ülkemiz açısından son derece rutin gelişmeler. Ankara, kriz üretmekte ne kadar başarılı olduğunu geçmişte defalarca tescil etti. O kadar ki, istikrarı bozmaya yönelik bir atak söz konusu olduğunda, hemen "Biz bu filmi görmüştük!" diyoruz. Senaryo, sahne, dekor, kostüm, makyaj, oyuncular ve figüranlar bize hiç yabancı değil, hepsini tanıyoruz. Motor ve stop... Kriz patladığında, her zaman olduğu gibi, ülkenin sahibi değişiyor. Ne oluyor? Önümüzde duran tablo, bir taraftan senaryosu yazılan, diğer taraftan çekilen niteliksiz TV dizilerine benziyor. Benziyor ama, gerçek bu değil. 'görüntü' ile 'gerçek' her zaman üst üste gelmiyor. İlk bakışta, Türkiye'de kim 'motor' diyor, kim 'stop' diyor, kavramak çok güç. Aslında 'senaryo' da belli, 'yönetmen' de belli, 'motor' diyen de belli, 'stop' diyen de belli; dahası, 'figüranlar' da belli. Siyasi istikrarsızlık çabalarının yoğunlaştığı şu günlerde, uygulanmakta olan istikrar programına yönelik bazı temelsiz serzenişler var. Türkiye, istikrar programı yorgunu bir ülke. Kabul etmek gerekir ki, istikrarsızlığı besleyen faktörlerden biri de, başarısız olmuş ve yarım kalmış istikrar programlarıdır. Tökezleyen programlar, statükoya meşruiyet kazandırıyor. Bir iktisatçı, ekonomik krizleri, aşısı olmayan salgın hastalıklara benzetiyor ve ilave ediyor: "Bağışıklık kazanabilmek için yakalanmak zorundasınız; hasta olmadan bağışıklık kazanmanız mümkün değil!" Ne var ki, bizim krizler böyle değil. Biz, nezleye yakalanır gibi krize yakalanıyoruz. Müzmin bronşite çevirdiğinde IMF'nin kapısını çalıyoruz. IMF, hoş geldin diyor, elimize bir reçete tutuşturuyor. Sıkı sıkı tembih ediyor: "Aman bu ilaçları aksatmadan kullan!" İlaçları kullanırken, bir bakıyoruz ki hastalık nüksetmiş. Kaşınmamak için... Daha önce de defalarca yazdık; bir kere daha vurgulayalım: Ekonomik krizler, bir mühendislik hatası olarak değil, bölüşüm kavgasının sonucu olarak dayatılıyor. İstikrar programı, bir kalkınma stratejisi değil, bir öncelikler listesi. Önceliklerin ne olduğuna siyasî irade karar veriyor. Karar verme süreci ya da politik süreç 'steril' bir ortamda gerçekleşmiyor. Programı tek ilaçtan ibaret bir reçete olarak düşünmek de yanlış. Yan etkiler kaçınılmaz bir biçimde ortaya çıkıyor. Önemli olan, yan etkilerin temel amaçları bertaraf edecek şiddete ulaşmaması ve yeni bir krizin tohumlarını ekmemesi. *** Sonuç olarak, Türkiye'de 'motor' ve 'stop' diyenlerin netleşmesi gerekiyor. Niçin? Kurdeşen çıkarıp kaşınmamak için...