Halep oradaysa...

A -
A +

Ne demişler? "Ölçemezsen, değerlendiremezsin; değerlendiremezsen, yönetemezsin!" Neyin, nasıl ölçülmesi gerektiğine karar vermek ve gerçekleştirmek kolay olmayabilir. Ne var ki, ölçülebileni ölçmek, ölçülemeyeni ölçülebilir hale getirmek kaçınılmaz bir gereklilik. Ölçü söz konusu olduğunda, birilerinin "90-60-90" takıntısı var. Türk Standartları Enstitüsü (TSE), ölçüleri yeniden belirlemiş; ölçüler, "96-68-104" olarak değiştirilmiş, ama bu iyi haber de stresi defetmeyebilir. Her neyse, stres, onlar için bir hayat tarzıdır; biz gelelim konumuza... *** Geçmişte,"Türkiye'nin ekonomiye ilişkin öncelikleri nelerdir?" diye sorduğumuzda, cevap alamazdık; bol miktarda ön yargı, safsata ve demagoji ile yüzleşirdik. Şimdilerde, onlardan kurtulmaya, nüksetmelerini önlemeye çalışıyoruz. Takıntılardan kurtulmak için, öncelikleri, ölçülebilir hedeflere dönüştürmek zorundayız. Ekonomiye ilişkin öncelikler, net bir biçimde belirlenmedikçe, takıntılarımızın altında eziliyoruz; kısa vadeye kilitleniyoruz. Kısa vadeye kilitlenmek, var olan takıntıları daha da artırıyor. Kısa vadeye tutsak olmak, "sorumluluk ve yetki" paylaşımını felce uğratarak, sistemi bir örgütlü sorumsuzluğa devşiriyor. Dolayısıyla ne oluyor? Politikalar, bir taraftan senaryosu yazılan, diğer taraftan çekilen niteliksiz dizi filmlere dönüşüyor. Sap ile saman birbirine karışıyor. Kim, "motor" diyor; kim, "stop" diyor; bir türlü belli olmuyor. Reel ve finansal kesimin oyuncuları, "kırılgan iyileşme" yargısının kasveti altında karar almaya çalışıyor. Arşın burada! Peki, "90-60-90" takıntısını ekonomik alana taşıyabilir miyiz? Bence böyle bir takıntı, son derece yararlı olur. Şubat 2001 krizinden devralınan "110-130-160"lık bir ekonomiyi "90-60-90"a dönüştürmek için bir dizi yapısal reform gerekiyor. Maastricht Kriterleri ekonomik açıdan (90-60-90)'ı simgeliyor. Türkiye'nin AB ve IMF çıpaları, ölçülerimizi sürekli olarak mercek altında tutuyor. Biz, kendimize kafayı takmasak da, birileri bizi kafaya takıyor. Derecelendirme kuruluşlarının hazırladığı "ülke riski" analizleri, "ekonomik, finansal ve politik" boyutları itibariyle boyumuzun ölçüsünü alıyor. Palavra sıkmaya ve şişinmeye kalktığınızda, söyledikleri şu: "Halep oradaysa, arşın burada!" *** "Fiyat istikrarı sağlama ve sürdürülebilir büyüme" hedefini, takıntı düzeyine çıkarmak durumundayız. Bir başka ifade ile, başta popülizm olmak üzere, ekonomiyi kemiren takıntılarımızı, faydalı takıntılarla takas etmeye mecburuz. Ne kadar köhnemiş ve kağşamış olursa olsun, beslendiğimiz ve üzerine oturduğumuz takıntılarımızı feda etmek kolay olmuyor. Takıntılarımızı terk etmezsek, takıntılarımız bizi terk edecek, ama o zaman çok geç olabilir. Arşından hoşlanmayan tüm şaşkınlara arz olunur!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.