Hava nasıl?

A -
A +

Hava sisli ve puslu... Önümüzü görmekte zorlanıyoruz, kısa vadeye kilitlenmiş gibiyiz. Ülkeye direkt yabancı sermaye getirenler, "Biz havaya göre değil, iklime göre yatırım yapıyoruz!" diyerek teselli verseler de, kafamızı tırmalayan temel soru şu: -Küresel dalgalanma, ekonomik büyümeyi nasıl etkiler? Bizim payımıza ne düşer? *** Gerçekten, kaotik sistemlerde iklimi tahmin etmek, havayı tahmin etmekten daha kolaydır; ama havayı ihmal edemeyiz. Küresel çalkantının, büyümeyi olumsuz etkileyeceğini kestiriyoruz, ancak bu olumsuzluğun dinamiklerini mükemmelen bilemiyoruz. Küresel fırtına, "kredi kanalı, portföy kanalı ve ihracatımıza yönelik muhtemel olumsuzluklar" sebebiyle, büyüme üzerinde tehdit oluşturuyor. Özetlemek gerekirse, küresel likiditede ortaya çıkan savrulmalar, Türkiye ekonomisinde halen egemen olan, "..büyüme-cari açık-büyüme.." döngüsünü aksattığı ölçüde, ekonomiyi küçülmeye zorlayacak. Ne yapılabilir? Kusura bakmayın, çok fazla bir şey yapamazsınız! Ulusal sanayiyi desteklemek, yerli ara mal kullanımını artırmak, ihracatın ithalata olan bağımlılığını azaltmak gibi kulağa hoş gelen projeleri kısa dönemde hayata geçiremezsiniz. Bu işin başka yolu yok mu? 2002-2007 zaman diliminde, büyümeyi destekleyen başlıca faktörler şunlardı: > Özel sektöre dayalı büyüme (ihracatta ve sanayi üretiminde artış) > Borç dinamiklerinde düzelme, finans piyasalarında istikrar, uzayan vadeler ve artan güven > Küresel likidite bolluğu ve direkt yabancı sermaye girişi > Verimlilik artışı 2008'e baktığımızda, büyümeyi sürükleyen faktörleri köstekleyebilecek bir dizi negatif şok öngörülüyor. Büyüme, cari açık üretiyorsa, tasarruf açığı veriyoruz, demektir; yani başkalarının tasarrufları ile büyüyoruz, demektir. Önümüzdeki aylarda, cari açığın finansmanı, geçmiş yıllara kıyasla giderek daha kısa vadeye yoğunlaşabilir, açığın finansmanında direkt yabancı sermayenin payı nispi olarak azalabilir. Ne var ki, mevcut modeli, uzun soluklu bir alternatif model ile takas etmedikçe, cari açıkla büyümeye devam edeceğiz. Dolayısıyla, açığımızı finanse edenlerin kaprislerine katlanmak, finansal türbülanslara alışmak zorundayız. Bu işin başka yolu yok mu, yahu? Çemberin cilvesi.. Daha önce de defalarca yazdık. Şimdilerde nesli tükenmekte olan kalkınma iktisatçıları, "fakirliğin kısır döngüsü" diye bilinen bir çemberden söz ederlerdi. Çember şöyledir: "...düşük tasarruf-düşük yatırım-düşük büyüme- düşük gelir- düşük tasarruf..." Bu çembere rağmen büyümek istediğimizde, "...büyüme-cari açık-büyüme..." döngüsü sırıtmaya başlıyor. Küreselleşme rüzgârını arkanıza almadan, uluslararası iş bölümündeki yerinizi değiştirmeden, böyle bir çemberi kıramazsınız. Küreselleşme, bizim gibi ülkeler için, bir "büyüme ve kalkınma stratejisi" değil; ama her türlü büyüme ve kalkınma stratejisinin küreselleşmeyi dikkate alması gerekiyor. ??? Önemli olan nedir? Önemli olan, ne pahasına olursa olsun büyümek değil, mali disiplini ve fiyat istikrarını delmeden, hormonsuz bir biçimde büyümektir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.