Vaktiyle Haliç'i kirlettik, balıklar kaçtı. Ekonomiyi kirlettik, sermaye kaçtı. Kirli ortamda, balıklar bile yumurtlamıyor. Haliç temizlendi, kaçan balıkların büyük bir bölümü avdet etti. Haliç'i temizleyenleri kutlarız. Ne var ki, ekonomiyi temizlemek, Haliç'i temizlemekten çok daha külfetli. Siyasetin ve ekonominin egemenleri kirlilikten besleniyorlarsa, o zaman işimiz çok zor. Ülkemiz, "eş, dost" ya da "ahbap-çavuş kapitalizmi", yolsuzluk ve kronik makro-ekonomik istikrarsızlık alanlarında çok zengin bir laboratuvar olarak, yatırım yapmak isteyenleri yıllardır cezalandırdı, kirlilikten beslenenleri ödüllendirdi Türkiye'de yatırımları olan yabancı şirketlerin yöneticileri, genellikle çok fazla konuşmazlar. Konuştukları zaman, ulusal gururumuzu (her ne demekse?) okşayan sözler sarf ederler. Özellikle kriz dönemlerinde verilen beyanatlar, bize moral verir. Mesela derler ki, "Biz, Türkiye'nin günlük hava raporuna göre değil, iklimine göre yatırım yapıyoruz!" Doğrusu, böylesine usta bir komplimanın içine gizlenen uyarıyı göz ardı edemeyiz. Gerçekten, kaotik sistemlerde, iklimi tahmin etmek günlük dalgalanmaları tahmin etmekten daha kolaydır, ama iklimin günlük dalgalanmalardan bağımsız bir biçimde oluşabilmesi de mümkün değildir. Ne yapılabilir? "Oyunun kuralları içinde" etkinlik sağlamak ile, "oyunun kurallarını değiştirerek" etkinlik sağlamak tamamen farklı iki eylem. "Oyunun kuralları içinde" etkinlik sağlamaya çalışmak, kirliliğe meşruiyet kazandırmaktan başka bir işe yaramıyor. Ekonominin temizlenebilmesi için, "oyunun kurallarını değiştirerek" etkinlik sağlamak gerekiyor. Herkes biliyor ki, son on yıl içinde yaşadığımız krizler, yerli ve yabancı sermayeyi ürküttü. Sermayenin ürkmesi, huysuzlaşması, her zaman olduğu gibi, finansal kırılganlığı artırdı, finansal kırılganlığın tırmanması, sermayeyi uçurdu. Böylece, kendimizi bir kısır döngünün içinde bulduk, debeleniyoruz. Sorular aynı, cevaplar menfi... Piyasa ekonomilerinde aşağıdaki soruların cevabı sürekli olarak aranır: Tasarruflar artıyor mu? Ekonomi büyüyor mu? Büyüme sürdürülebilir mi? Artan tasarrufların ne kadarı finansal tasarruflara dönüşüyor? Finansal kesim, reel kesime ne ölçüde ve ne kadar etkin bir biçimde kaynak aktarabiliyor? Türkiye ekonomisi açısından bakıldığında yukarıdaki soruların tamamının cevabı olumsuzdur. Son on yıl içinde, üç defa negatif büyüyen (1994, 1999, 2001) ve sürekli olarak borç stoku artan bir ekonomiden başka ne beklenebilir? Havayı ve iklimi değiştirmek isteyenlerin dikkatine... Ne kadar iyi niyetli, becerikli, bilgili ve güçlü olursanız olun, Ankara'dan her şeyi düzeltme imkânınız yok! Ama, Ankara'dan her şeyi bozabilirsiniz. Üstelik, bu ikincisine bir alt sınır çizilemiyor. Her zaman olduğu gibi...