Feribot, Yenikapı'ya doğru yol alıyor. İDO'nun dergisini karıştırıyorum. Dergide, Orhan Veli'nin, "Beni Bu Havalar Mahvetti" başlıklı şiirine de yer vermişler. Şiiri görür görmez, bir anda, lise yıllarıma dalıyorum. Bu şiiri diline dolayıp, isyankar bir tavırla, slogan atar gibi okuyan ve kırmızı tebeşirle tahtaya yazdığı için ceza alan arkadaşım İlhan'ı hatırlıyorum. Doğrusu, İlhan ucuz kurtulmuştu; mahut 141 ve 142'den yargılanabilirdi! *** Her neyse.. Buruk bir tebessümle, başlıyorum okumaya: Beni bu güzel havalar mahvetti Böyle havada istifa ettim Evkaftaki memuriyetimden Tütüne böyle havada alıştım *** Eve ekmekle tuz götürmeyi Böyle havalarda unuttum Şiir yazma hastalığım Hep böyle havalarda nüksetti Beni bu güzel havalar mahvetti Şiiri tam bitiriyorum, önümde oturanlar, gazetedeki bir haberi göstererek, dertleşmeye başlıyor. Bir tanesi şöyle diyor: -Bu dalgalı kur, bizi mahvetti! Ne yapacağımızı, nasıl fiyat vereceğimizi şaşırdık. Diğeri cevap veriyor: -Azizim, 2000 yılında programa inandık, döviz borçlandık. Şubat 2001'de patlayan devalüasyonla boyumuzun ölçüsünü aldık. Anlaşılan, iş adamlarımızın birini dalgalı kur; diğerini, sabit kur mahvetmiş. Orhan Veli'nin şiirinden sonra, kulak misafiri olduğum muhabbetin şokuyla kendimi tutamayıp gülüyorum. Demek ki neymiş? Sadece havalar değil, kur rejimi de insanımızı mahvedebiliyormuş! Dalgalıya devam! Tartışma sürüp giderken, bir kere daha şunları düşündüm. (Hoşgörünüze sığınarak, daha önce yazdıklarımı tekrarlamak istiyorum.) Türkiye, dalgalı kur rejimine alternatifler arasından bir seçim yaparak girmedi; kendini dalgalı kurun içinde buldu. Tercih etmedi; edemedi. Kur rejimini, karpuz seçer gibi seçmedik. Bu bir zorunluluktu. Bilindiği gibi, Kasım 2000 krizini, "çok yüksek reel faiz, eriyen rezervler ve yangından sonra gelen IMF desteği" ile atlatan ya da atlatmış gibi yapan Türkiye ekonomisi, krizi Şubat 2001'e ertelemişti. Sonra ne oldu? "Dalgalı kur ve Kemal Derviş" ekonominin iki vazgeçilmez "şok emicisi ya da amortisörü" olarak görev üstlendiler. Koalisyon Hükümeti'nde bir "sarsıntı" ya da bir "dış şok" söz konusu olduğunda, piyasa oyuncuları, "İyi ki Derviş var; iyi ki dalgalı kur var!" dediler. Peki ya Kasım 2002 seçiminden sonra.. 2003 yılında, Irak ve tezkere krizi sırasında ekonominin yönetiminden sorumlu bürokratlar da dahil olmak üzere, bankacılar ve akademik iktisatçılar kendi aralarında sık sık, "İyi ki dalgalı kur rejimine geçmişiz. Belirsizliğin egemen olduğu bu konjonktürde, sabit kur ya da kurdaki artışı sabitleyen kur rejimlerinden birini uygulamış olsaydık, çok büyük bir sarsıntı geçirir, rezervlerimiz erir, yeni bir devalüasyona teslim olurduk!" diye teselli bulmadılar mı? Şimdi de işler karıştığında, aynı şeyleri söylemiyor muyuz? Bütün bunları ne çabuk unuttuk! Şifalı ot var mı? Soralım: Alternatif yok mu? Öyle bir kur rejimi formüle edelim ki, bu kur rejimi: * Sanayiciye, ihracatçıya, ithalatı da olan ihracatçıya, ithalatçıya, bankacılık sektörümüze ve her türlü döviz pozisyonuna * Başta cari açık olmak üzere, temel makro dengelerimize * Borç stokumuza, borç stokumuzun vade yapısına ve bileşimine (sabit faizli, değişken faizli, döviz cinsinden ve dövize endeksli) * İç ve dış şoklara iyi gelsin. Aynı kur rejimi: * Sermaye hareketlerinden * Dolar/euro paritesinin seyrinden * Uluslararası likiditede ortaya çıkan dalgalanmalardan * ABD Merkez Bankası FED'in kararlarından * Siyaset ve beklentilerde yaşanan savrulmalardan etkilenmesin. Böylesine şifalı, her derde deva, hiçbir yan etkisi olmayan "şifalı ot" (kur rejimi!) var mı? Bendeniz bilmiyorum!