Hiç şüpheniz olmasın. Kurnazlık, bedel ödetiyor. Bireysel kurnazlıklar, toplumsal kaosa dönüşüveriyor. Hafta başında, E-5 karayolundan evine ulaşmakta güçlük çekenleri görünce, bir kere daha böyle düşündüm. Bulunduğumuz güzergahta ortaya çıkan problemlerin tamamı, bireysel kurnazlıkların eseriydi. Gemisini kurtarmaya çalışan kurnaz kaptanlar, kara saplandılar, emniyet şeridini tıkadılar. *** Eğri oturalım, doğru konuşalım. Bu ülkede yaşayan herkesin bildiği, ortak bir özelliğimiz var: Kurnazlığımız... Yükselen değerlerimiz içinde, "kurnazlığımız" ve onun ikiz kardeşi olan "pişkinliğimiz", her yere damgasını vurmuş durumda. Sizi bilmem, ama bendeniz, sokağa adımımı attığımda, kurnazlığın müstekreh nefesini ensemde hissediyorum. Ülkemizin toplumsal sözleşmesinin kurnazlık üzerine bina edildiğini düşünüyorum. İliklerimize, ciğerlerimize kadar işlemiş olan bu temel vasfımız, bizi her tarafımızdan kuşatmış vaziyette. Ya kurnaz olacaksınız ya da aptal; bir başka alternatifiniz yok. Babalar bile çocuklarına, "Yavrum, açıkgöz ol!" derken, bir anlamda, yozlaşmış bir değerler manzumesine uyum sağlamayı telkin etmiş olmuyorlar mı? Bizim gibi ülkelerde, "Karga ile Tilki" hikayesi pek revaçtadır. Yetmiş milyon tilkinin kuyruk salladığı bir ülke tasavvur edin; böyle bir ülkede yaşanabilir mi? Kurnazlığın despotizmi Her sosyal sınıfın, her kurumun, kendi bünyesine göre biçimlendirdiği bir kurnazlık modeli var. Trafikten eğitime, ekonomiden siyasete, kopya çeken öğrenciden, demokrasiyi sulandıran siyasetçiye kadar, her alanda, kurnazlığımızın sırıttığına tanık olabilirsiniz. Frenkler derler ki, "Bir ahmağın, topluma zarar verme ihtimali, toplumsal hiyerarşide tırmandığı irtifa ile doğru orantılıdır." Bu yargı, kurnazlar için de aynen geçerlidir. Kurnazların zararı, daha büyüktür, çünkü kurnazlık, toplumsal aptallığın en sofistike versiyonudur. Yeryüzünde, kurnazlar tarafından inşa edilmiş bir tane medeniyet yok. Kurnazlar tarafından talan edilmiş, tasfiye edilmiş, birçok medeniyet var. Batı, bizdeki kurnazlık illetine karşı iki kutu ilaç öneriyor. Bir tanesinin üzerinde 'Maastricht Kriterleri'; diğerinin üzerinde ise 'Kopenhag Kriterleri' yazıyor. İlaçlar, bizim damak zevkimize pek uygun değil. Kurnazlar, saydamlıktan ve hesap vermekten nefret ediyor. Bu sebeple, onları kullanmak istemiyoruz, direniyoruz. Yan etkilerini kurnaz bir biçimde abartıyoruz, 'Ankara Kriterleri'ni özlüyoruz. Kurnazların krizi Neden mi ? "Baba Devlet" ve "Halefleri" olarak yapılandırılan bir ekonomide, "kaynak tahsisi ve bölüşüm" süreçlerini, yıllarca kurnazlar koordine etti. Kurnazlık, nihai olarak, krizlere zemin hazırladı. Geçmişte yaşadığımız krizler, bir bakıma, bizim kurnazlığımızın çöküşünü tescil eden birer kilometre taşı gibiydi. Hatırlar mısınız? Türkiye'de bir ekonomik kriz patladığında, bir dizi demeç verilir ve denirdi ki: -Efendim, ülkemiz bu krizi hak etmiyor. Kriz, bu ülkeye yakışmıyor! Peki, biz neyi hak etmiştik? Bize ne yakışıyordu? Her şey bir yana, "35 yıllık yüksek kronik enflasyon ve popülizm", netice itibariyle, "kurnazlığın bir hayat tarzına dönüşmesi" değil miydi? Dolayısıyla, biz, krizleri fazlasıyla hak etmiştik. Kriz, bize çok yakışıyordu. *** Şimdilerde, kurnazlığı tasfiye etme çabalarının sancılarını yaşıyoruz. Kurnazlık, galip gelebilir mi? Maalesef gelebilir. Dikkat, kurnaz var!