Bu kadarı beklenmiyordu. 2010'a ilişkin 8.9'luk büyüme, manşetlere tırmandı. Bir dizi tartışmayı tetikledi. Sonrası, bildiğiniz gibi. İktisatçı taifesi, büyüme rakamlarını kurcalamaya bayılır. Ne mi yapar? Bir taraftan, büyümenin finansmanına yoğunlaşır, diğer taraftan, sektörel katkıları analiz eder. Dahası.. Büyüme rakamlarının geleceğe yönelik ne kadar bilgi taşıdığını, deşifre etmeye çalışır. Muhalefet mi? Muhalefet, tek kurşunla işi bitirir. Mesela şöyle der: -Bu büyüme hormonludur. Biz büyümedik, şiştik! Acaba.. -Büyüme hormonlu mu? Büyüdük mü yoksa şiştik mi? *** Gelelim, zurnanın zırt dediği yere.. Büyüme: -Fiyat istikrarını ve finansal istikrarı tehdit ediyorsa -Mali disiplini deliyorsa, kamu borçlanmasına ilişkin dinamikleri bozuyorsa -Ekonomiyi küresel rekabet ortamından koparıyorsa -İstihdama katkı yapmıyorsa, birtakım sosyal problemlere zemin hazırlıyorsa -Cari açığı taşınamayacak boyutlara sürüklüyorsa Yani.. Yanisi şu: Büyüme, istikrarsızlığın tohumlarını ekiyorsa, "sürdürülebilir" değilse, böyle bir büyümeyi alkışlayamıyoruz. Aksi geçerli ise, büyümenin sürdürülebilir olduğu anlaşılıyor. Bu açıdan baktığımızda, 2010 yılına ait büyüme rakamlarının "hormonlu" değil, "organik" olduğunu söyleyebiliyoruz. TÜFE'nin yüzde 4'ün altına düştüğü ve mali disiplinin rayından çıkmadığı bir konjonktürde yüzde 8.9 büyümek, gerçekten dikkate değer bir gelişme. *** İsterseniz, biraz da yakın geçmişe uzanalım. Küresel kriz, 2008'in son çeyreği itibariyle ekonomiyi silkelemeye başladı. "Portföy, kredi ve dış ticaret" kanallarından kaynaklanan olumsuz etkiler, büyümeyi negatife taşıdı. 2009'un ilk çeyreğinde, yüzde 14.7'lik bir daralmayla yüzleştik. Söz konusu dönemde, imalat sanayii, yüzde 22.3 oranında küçüldü. Cari açık, buharlaştı. Büyüme, 2009'un son çeyreğinde başladı. 2010'un ilk çeyreğinde, imalat sanayiinde büyüme, yüzde 20.6'ya yükseldi. Cari açık, kuyruğu dikti. Peki, bu tablo neyi gösteriyor? Özetlemek gerekirse.. -Büyüme, dış şoklara ve küresel likiditede ortaya çıkan savrulmalara son derece duyarlı ve kaprisli bir süreç. -Türkiye ekonomisi, ağırlıklı olarak iç taleple büyüyen bir ekonomi. -İç piyasaya yönelik üretimin ve ihracatın önemli bir bölümünün ithalata olan bağımlılığı, cari açığa yapısal bir boyut kazandırıyor. *** Netice itibariyle.. 2010 büyüme rakamları hormonlu değil, fakat büyümeye odaklanan değerlendirmelerin çoğu hormonlu. Vaziyet bundan ibaret.