Bizim ülkemizde, gürültüden şikâyet etmek, ihtiyarlamak anlamına geliyor. Yaşlılarımız, gürültüden söz ederken "Kafam, artık patırtı götürmüyor!" tarzında tepki verirler. Gürültüden rahatsız olma hakkımız, genellikle yoktur. İstanbul'da yaşıyorsanız, gecenin yarısında, havalı korna sesiyle yataktan fırlamak ya da şehir magandalarının maç kutlama etkinlikleriyle sarsılmak, son derece normaldir. Geçtiğimiz Perşembe, CeBIT Bilişim Eurasia 2006'nın bazı bölümlerinde tahammül sınırlarını aşan, "Bu kadar da olmaz ki..." dedirten bir gürültü kirliliği vardı. Bir kısım firma, "ürün" rekabetini, "gürültü" rekabetine dönüştürmüş; dikkatleri toplamak adına, gürültü üretmekte birbirleriyle acımasız bir rekabete girişmişlerdi. Doğrusu, çadır tiyatrolarının "İki oyuna bir bilet, bir biletle iki oyun, bu oyunlar bedava!" diye yırtınan çığırtkanları bile bu kadar tantana üretemezdi. Firmalar arası rekabeti, gürültü pompalama yarışına çevirmenin kime ne faydası var, anlayabilmiş değilim. Gürültünün doğurduğu stres altında, fotoğraf makineleri ile ilgilenmeye çalıştım. Görevliler ile iletişim kurmayı bir türlü beceremedim. Bilişim fuarında, iletişim problemi yaşamak hoş bir şey değildi. > Haddi aşan! Bir yabancı iş adamı, vaktiyle ülkemizde düzenlenen bazı etkinliklere katılmış, Kendisine izlenimleri sorulduğunda, vaziyeti şöyle özetlemişti: "Maksimum tâciz, minimum organizasyon!" (Maximum harassment, minimum organization!) CeBIT 2006 böyle miydi? Kesinlikle hayır! Böyle bir fuarı, Dokuzuncu Senfoni ile götürebilmek mümkün değil elbette. Ne var ki, fuar yöneticilerine, şirketlerin pazarlama, halkla ilişkiler ve reklam departmanı uzmanlarına "Haddi aşan, zıddına inkılâb eder" diye formüle edilen, ders yüklü bir vecizemizin olduğunu hatırlatmak isteriz. > Gürültüye gitmesin! Demokrasi, gürültüsüz olmaz, ama demokrasinin gürültüye kurban edilmesi hiçbir zaman arzu edilmez. Fuar da gürültüsüz olmaz; ama kontrolsüz bir gürültüye teslim edilemez. Hemen ifade edeyim ki, gürültüden rahatsız oldum diyerek fuarı bir çırpıda başarısızlığa mahkum etmek niyetinde değilim. Her şeye rağmen, fuardan memnun kaldım. Böyle bir organizasyonu gerçekleştirenleri ve katılımcıları kutlarım. Gürültü ve şamata konusunda belli sınırlamaların getirilmesinin, herkesin yararına olacağını düşünüyorum. Unutmayalım ki, beyaz bir elbisenin üzerine bir çamur sıçrasa, elbiseden değil, çamurdan bahsedilir. *** Fuar süresince, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi'nin ikramı olan Hamidiye Suyu çok makbule geçti. İktisatçı diliyle ifade edecek olursak, benim gibi harareti yüksek olanlar açısından, bir bardak suyun "marjinal faydası" gerçekten çok yüksekti. Trakyalı olduğu anlaşılan ve Hamidiye Suyu ile rahatlamaya çalışan bir vatandaşımız, "Oh be! Hep gene, ecdat suyu be ya... Ne varsa, ecdatta var!" diyordu. Galiba haklıydı!