3 Kasım 2002 çok önemli bir tarih idi. Beklenen 'sosyal patlama' sandıkta gerçekleşti. Birilerinin hasretini çektiği kaos ortamı, bir türlü yeşeremedi. İktidar olan, fakat muktedir olamayanları seçmen tasfiye etti. Anketlere bakılırsa, tasfiye sürecinin nitelik değiştirerek, yerel seçimlerde de devam edeceği anlaşılıyor. Yerel seçimleri, sosyal patlamanın bize has sandıksal versiyonunun ikinci taksiti olarak da algılayabiliriz. 28 Mart 2004, bu açıdan da yorumlanmalı ve analiz edilmeli. 3 Kasım 2002'den ders almayan muhalefetin (meclis içi+meclis dışı) 28 Mart 2004'ten ders almasını temenni ediyoruz. 3 Kasım 2002'de tasfiyeyi gerçekleştirenler, seçilenlere vadesi çok uzun olmayan bir kredi açtı ve şu mesajı gönderdi: "Sakın ola ki statükoyu yeniden üretmeyin. Gerektiğinde sizi de indiririz!" İktidar, seçmenin ilettiği mesajı, "İki gönül bir olunca, samanlık seyran olur" diye tercüme etme gafletine düşerse, işte o zaman, yandı gülüm keten helva! "Seçmen-İktidar" ilişkisi söz konusu olduğunda, samanlık seyran olmuyor, çekilmez oluyor. İktidarın mesajı ne kadar doğru anladığını zaman gösterecek. Patlar mı abi? Şimdi gelelim şu sosyal patlamaya: Sosyal patlamayı herkes kendi meşrebince tanımlıyor. "Bu ülkede sosyal patlama olmaz; çünkü 'sosyal çöküntü' tam gaz devam ediyor" diyenlere saygı duymak lâzım. Seçim öncesi, bilinçli seçmen arayışını sürdüren Kadir Çöpdemir, "Neden patlamıyon be abi? Abicim ne zaman patlıyosun? Aman abi dikkat et, içeriye doğru patlama!" gibi muhabbetlere girebilir Kitleler, fitilleri ateşlenmeyi bekleyen dinamit lokumları değil elbette. Aslında normal şartlar altında önce patlama sonra çöküntü ya da çözülme beklenir. Bizde çöküntü gerçekleştiği için, ardından bir de patlama beklemek pek gerçekçi görünmüyor. Ne de olsa patlayabilmek için de bir enerji gerekiyor. Sosyal patlama beklentisi, daha doğrusu temennisi içinde olduğu anlaşılan bir kısım muhalefet, sosyal patlamanın sandığa yansımasının kendilerine yarayacağını, siyasi ranta dönüşeceğini vehmediyor. Ne var ki, böyle bir patlamanın birçok ülkede olduğu gibi bizde de, sandığı berhava edebileceğini hiç görmek istemiyorlar. Denilebilir ki onlar, kendilerine katkı sağlayabilecek kontrollü bir patlama arzu ediyorlar. Sosyal ve ekonomik olaylar, şartları kontrol altında tutarak deney yapmak isteyenlere bazen çok acımasız sürprizler hazırlayabilir. Önemli olan, sosyal patlamayı gerçekleştirmesi beklenen o muazzam enerjiyi telef etmemek. Enerjiyi topraklamak sahte gündemlerle ıskalamak, yok saymak son derece yanlış. Potansiyel bir sosyal patlama, geniş halk kitlelerinin kapsamlı bir ekonomik ve sosyal yapılanmaya susadığı bir dönüm noktasını simgeliyor. Sosyal patlama hasretiyle yanıp tutuşanların, eğer varsa, vizyonlarını ve çözümlerini somut bir biçimde ortaya koymaları beklenir. Kabul etmek gerekir ki, zaman zaman vizyon diye yutturulan boş lâfların ya da içi boşaltılmış lâfların doğurduğu hayal kırıklığı da, çözümsüzlüğü besleyerek, sosyal patlama için gerekli olan enerjiye katkıda bulunuyor. Ne diyelim, herkese iyi patlamalar. Ama, demokratik olmak şartıyla...