Recep Bakkal , bir taraftan müşterisine ekmek uzatıyor, diğer taraftan bana göz kırparak lâf yetiştiriyor; daha doğrusu, sataşıyor: -Bu depremciler de iktisatçılara benzedi. Birinin dediği, diğerinin dediğini tutmuyor! Ne demişler? "Birbirine tamamen zıt, iki ayrı görüşün, Nobel Ödülü alabildiği bir tek bilim dalı vardır, o da iktisattır!" TV muhabiri, yer bilimciye soruyor: -Efendim, son deprem öncü mü? Cevap, tam bizim bakkala göre: -Öncü olup olmadığını, ancak artçı deprem gerçekleştikten sonra anlayabiliriz! İktisatçı Dornbusch da sık sık "Krizleri, patladıktan sonra anlayabilirsiniz." derdi. Yani? Yanisi şu: Krizleri, iş işten geçtiği zaman kavrayabilirsiniz. Boşuna söylememişler, "Kriz, zalim bir öğretmendir; önce not verir, sonra öğretir!" Daha önceden de yazmıştık, "İktisatçı demek, 'dün' tahmin ettiğinin 'bugün' niye gerçekleşmediğini 'yarın' çok güzel anlatan adam demektir. " Ekonomi ve yer bilimi hiç şüphesiz birbirinden çok farklı iki disiplin, fakat bizim bakkal, artık şöyle demeye başladı: "Depremci demek, 'dün' tahmin ettiğinin 'bugün' niye gerçekleşmediğini 'yarın' çok güzel anlatan adam demektir." Devam edelim mi? İktisatçılar ikiye ayrılır: * Gelecekte ne olacağını bilmeyenler. * Gelecekte ne olacağını bilmediğini bilmeyenler. Recep Bakkal, bu vecizeyi dükkanına asacağını söylüyor. Altına şöyle bir cümle ilave edecekmiş: "Depremciler de öyledir!" Velhasıl, depremciler de iktisatçılar gibi halkımızı tatmin edebilecek açıklamalar yapamıyor. Hiç şüphesiz, deprem uzmanları da bir takım istatistiksel tekniklerden yararlanıyor, belli hata payları ile tahminlerini açıklıyor. Tahmin, depremciler için olduğu kadar, iktisatçılar için de son derece mayınlı bir alan. Yer bilimi tahminlerini bilemem, ama ekonomik ve finansal alana ilişkin tahminlerin sürekli olarak revize edilmeleri gerekiyor. Atış serbest mi? Şimdi düşününüz, Aralık 1999'dan itibaren IMF programını her türlü platformda savunuyorsunuz. Kasım 2000 krizinden ders almamakta ısrar ediyorsunuz. Tarih 19 Şubat 2001, TV'ye çıkmışsınız. Akademik unvanınıza yaslanarak açıklama yapıyorsunuz: " Kesinlikle devalüasyon olmaz. Kur çıpası ile yolumuza devam edeceğiz!" diyorsunuz. Patlamaya programlanmış saatli bombayı ya da kıvılcım bekleyen dinamit lokumunu göremiyorsunuz. Aradan 48 saat geçmiyor ki, devalüasyon patlıyor. Size güvenerek 2000 yılı itibariyle döviz kredisi kullananlar, döviz borçlananlar, açık pozisyon taşıyanlar, zıpkın yemiş balığa dönüyor. Yakanıza yapışıyorlar, soruyorlar: - Bize gerçekleri niçin söylemediniz? Siz de, -Anayasa fırlatılacağını nereden bilebilirdik! gibi tuhaf bir cevap veriyorsunuz. Aslında iktisatçı, depremcilerin çoğunun yaptığı gibi, "olabilir de, olmayabilir de!" diyebilseydi, vaziyeti kurtaracak, karizmayı çizdirmeyecekti. Sonuç olarak Recep Bakkal'ı tenvir edebilecek iktisatçı ve depremci aranıyor. İsterseniz şöyle bağlayalım: Türkiye bir deprem (kriz!) ülkesidir. Her zaman, her yerde, deprem (kriz!) olabilir, tedbirli olalım! Öyle değil mi?