İş âlemi ne istiyor?

A -
A +

Sandık göründü. Birleşmeler tamam, saflar belirlendi. Medya gaz veriyor: -İş âlemi, şunu istiyor.. -İş âlemi, bunu istiyor.. **** Soralım: İş âlemi, ne demek? İş âlemi, gerçekten ne istiyor? Ne istemeli? "İş âlemi" dediğimizde, "Kâr edersem benim, zarar edersem devletin!" diye özetlenebilecek bir "Ahbap Çavuş Kapitalizmi'ni kastetmiyoruz. Kayıt dışı siyasetin himayesinde semiren, "Baba Devlet ve Halefleri" biçiminde örgütlenen ve bir türlü özelleşemeyen yapılanmalar, bizim ilgi alanımızın dışında. Eğri oturalım, doğru konuşalım: Reel kesim, ucuz ve uzun vadeli finansman istiyor; vergi yükünün düşmesini istiyor, ucuz enerji istiyor, uluslararası standartlarda gelişmiş bir alt yapı istiyor. Liste uzatılabilir. Hepsinden önemlisi, oyunun kurallarının önceden belirlenmesini, oyunun yarısında kuralların değişmemesini istiyor; devletin hakem olmasını, oyuna dahil olup şut çekmemesini istiyor. Kısacası, küresel rekabet ortamında ayakta kalabilmek için, "sağlam senaryo" ve "doğru yönetmen" istiyor. Sağlam senaryo.. Vaziyet böyle, ama bazen saçmalıyoruz. Neden mi? Anlatmaya çalışalım. Ekonomiye bakış açımızı belirleyen üç tane gözlüğümüz var: -Şirket gözlüğü, sektör gözlüğü ve makro gözlük. Sadece "ulusal gözlük" kullanmak, rotamızı ve yolumuzu bulmak için yeterli olmuyor. İş âlemi; "üretim, finansman ve pazarlama" kararı verirken, küresel boyutu da dikkate almak durumunda. Dolayısıyla, yukarıdaki gözlüklere, birer "küresel mercek" eklemek gerekiyor. İsabetli kullanıldığı sürece, son derece yararlı gözlüklerimizi, bazen üst üste takarak, saçma sapan sonuçlara ulaşabiliyoruz. İş aleminin her konuda aynı yaklaşımı sergilemesini beklemek, ne mümkün ve ne de gerçekçidir. Ne var ki, gözlükleri karıştırmamak çok önemlidir. Peki, gözlükleri karıştırdığımızda ne oluyor? Neler olmuyor ki? Mesela: * Herhangi bir zaman diliminde, şirket için doğru olan mikro çözümlerden ya da sektörel reçetelerden, makro hezeyanlara sıçrayabiliyoruz. * İhracatı teşvik etmek kaygısıyla, Merkez Bankası Başkanı'nın yakasına sarılabiliyoruz. * Politika üretmek adına, korumacı dönemin rantlarını canlandırmaya çalışıyoruz. * Bir taraftan, enflasyonu artıracağı kesin bir dizi politika önerirken, diğer taraftan, yüksek faizden şikayet ediyoruz. * Dalgalı kur politikasını eleştiriyor ve alternatif çözüm olarak "enflasyon kadar kur artışı" denilebilecek bir tuzağa düşüyoruz. * İthal girdilerden şikayet ediyoruz, ama ihracatımız içinde "ithal ara mal" oranının arttığını, ihracat yapabilmek için ithalat da yapmak zorunda olduğumuzu unutuyoruz. Sağlam yönetmen... Cevaplanması gereken kritik soru şudur: Nasıl bir senaryo ve nasıl bir yönetmen? Yönetmen, sandıktan çıkacak; onu bilemem, ama "sağlam senaryo" için şunlardan vazgeçmemek gerekiyor: * Fiyat istikrarı ve mali disiplin diye tanımlanan hedeflerden sapmamak; sürdürülebilir büyüme ortamını tesis etmek * Borç dinamiklerini iyileştirmeye devam etmek (kamu borç stokunu azaltmak, vadeyi uzatmak, reel faizi düşürmek) * Yapısal reformlara hız vermek * Uluslararası alanda ülke riskimizi oluşturan temel faktörler, özetle "ekonomik, finansal ve politik risk" konularında iyi bir fotoğraf sunmaya gayret etmek. *** "Sağlam senaryo" ve "doğru yönetmen" ikilisi için elzem olan bir tek şey var: "Siyasi istikrar" yani "sağlam zemin". Siyasi istikrarı ikame edebilecek bir başka iksir, bu güne kadar bulunamadı.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.