İş-siz-lik!

A -
A +

"İşsizlik", üç heceli ve anlam yüklü bir kelime... Popülist politikacılara göre, işsizlikten bahsetmek, ağrısı dinmiş çürük bir dişi kurcalamaya benzermiş. Çürük diş, kaprislidir; ne zaman, ne yapacağını kestirmek kolay değildir. Bir gece yarısı, sizi uyandırabilir. Çürük dişi sadece kurcalamak değil, aynı zamanda tedavi etmek gerekir. Ne yapmalı? İşsizliği emecek sünger projelere ihtiyacımız var. KİT'lere ve diğer kamu kuruluşlarına yaslanma şansımız yok. Vaktiyle istihdam deposu olarak tepe tepe kullanılan tarım sektörümüze de yanaşamıyoruz. Sanayide durum belli, istihdam maliyetleri yüksek. İç pazara yönelik üretim yapan bazı sektörler, ithal girdi ve mamullerle rekabet etmekte zorlanıyor. Hizmet sektörü ve ihracata yönelik sanayiler, verimlilik artışı sağlamak adına, sermaye yoğun teknolojileri tercih ediyor. Vaziyet böyle, sihirli değnek yok. Bedel ödüyoruz! Türkiye, bedel ödüyor. Gerçekten, her ekonomik karar, şu ya da bu şekilde, mutlaka bir bedel ödetiyor. Belimizi büken yatırımsızlık, yoksulluk ve işsizlik, geçmişten devredilen bir miras ve ödenmesi gereken bir bedel. Peki neden böyle oldu? Unutmayalım ki, bu ülkenin sanayi ve ticaret odalarının meclis toplantılarında, yıllarca "Beyler! Sanayici ve tüccar repocu oldu, rantiye oldu!" tarzında nutuklar atıldı. Ülkemizin önde gelen sanayi şirketleri, bilançolarını faaliyet dışı kârlar ile süslediler. Reel faiz, hâlâ yüksek. Şimdilerde bir kısım rantiye, "Nerede o eski faizler!" diye iç geçirmeye devam ediyor. Başarısız istikrar programlarının ve krizlerin getirdiği üretim ve istihdam kayıpları, problemi daha da karmaşık hale getirdi. Kulağa hoş gelen "emekten yana politikalar" bir türlü uygulamaya konulamadı. Bilindiği gibi, büyümenin nimetleri eşit bir biçimde dağılmadığı gibi, küçülmenin külfetleri de eşit bir tarzda dağılmıyor. Diğer taraftan, ekonomik büyümenin mutlaka istihdam artışı ile sonuçlanması ve işsizliğin geriletilmesine katkıda bulunması gerekmiyor. Bazen büyüme ya da kriz ile birlikte 'gizli' işsizler 'açık' işsiz olabilirken, bazen de üretim teknolojilerinde ortaya çıkan radikal değişiklikler, önemli ölçüde istihdam erozyonuna yol açıyor. Dolayısıyla, "büyüyen ekonomi-küçülen istihdam" gibi bir kombinasyon ortaya çıkıyor. Çözüm, kolay mı? Bir süredir, işsizlik ile mücadele adına makroekonomik istikrarı tehdit eden bol miktarda çözüm önerisiyle tanışıyoruz. Küreselleşme rüzgarı altında, verimlilik ve dış rekabet kaygısı olmaksızın işsizliği geriletmek mümkün değil. 'Ücret-verimlilik' ilişkisini dikkate almayan çözüm önerileri, nihai olarak, kendi kendini telef eden politikalara dönüşüyor. Ekonomik krizler, nihai olarak, en fazla üretenleri ve çalışanları olumsuz etkiliyor. İstikrarsız ortamın beslediği ekonomik belirsizlik, üretmeyi ve yatırım yapmayı cazip olmaktan çıkarıyor. İşsizlik, bir kere daha patlıyor. *** Ne demişler? "Komşunuz işini kaybettiğinde, bu resesyondur. Siz, kendi işinizi kaybederseniz, bu bir depresyondur!"

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.