Statükodan bunalanlar için, tatlı bir esinti gibiydi. Gerektiğinde, "Kral çıplak!" diyebilen bir düşünce adamıydı. Müesses nizam, yani statükodan beslenenler, onu sevmedi. Birilerine göre, ülke gerçeklerini kavrayamamış, iflah olmaz bir Don Kişot idi. Vaktiyle, Mülkiyeliler Birliği'nde verdiği bir konferansta, siyaset kurumunun çözüm fukaralığını ön plana çıkarmıştı. Siyasetin görevinin "üretim ve bölüşüm" olduğunu vurguladıktan sonra, şunları söylemişti: "...Demokrasi öncesindeki CHP, tek parti anlayışıyla uyumlu özelliklerle ve o günün ihtiyaçları doğrultusunda biçimlenmiş bir partidir. Doğal olarak, yukarıdan tebliğ edilmiş politikaları yaymaya, direktif almaya, kendisine söyleneni yapmaya dönük bir yapılanmadır bu. Edilgen bir particilik anlayışıdır. Ülke sorunlarına çözüm üretmeye, hele üyelerden, parti örgütlerinden başlayarak çözüm getirmeye hiçbir özelliğiyle yatkın değildir. Aynı tek parti modeli, CHP'nin temel yapılanma ve siyaset biçimi olmaya devam etmiştir." *** "...Siyasette farklılaşanların değil, benzeşenlerin mücadelesi, işin kör dövüşüne dönüşmesine yol açar...." *** "...Siyasetin temel konusu, üretim ve paylaşımdır. Gelirin nasıl oluşacağı, nasıl artırılacağı, sağlıklı siyasal mücadelenin ve farklılaşmanın ilk ayrışma noktasıdır. Siyaset kurumu, bu iki temel nokta üzerinde farklılaşmışsa, o zaman, kaçınılmaz şekilde çözüm üretmeye dönük olacaktır." *** İsmail Cem, aynı konferansta, siyasal tarihimizin büyük mücadeleleri ve köklü ayrışma noktalarının ekonomi dışı alanlara yoğunlaştığını dile getirmişti. Görüntü başka, gerçek bambaşka... Gerçekten, Türkiye'de siyaset erbabını tanımlayan temel kriter, "üretim ve bölüşüm"eksenli politikalar açısından ortaya çıkan farklılaşmalar değildir. Siyasetçiler, "çözüm üretmemek"bakımından, birbirine çok benziyor. Ne var ki, bu gerçeğe rağmen, görüntü öyle değil. Ne demişler? Pazarlama, "ürünler" savaşı değil, "algılar"savaşıdır. Siyaset kurmayları, bu noktayı kavradıkları için, kendilerinin farklı algılanması konusunda müthiş bir beceri sergiliyor. Tebrikler! Glasnost ve perestroyka Cem, toplumu anlamaya ve çözümlemeye çalışırdı; toplumu tepeden değiştirmeye çalışan jakobenleri sık sık eleştirirdi. Kitaplarından birinde, ülkemizin "geri kalmış" olmaktan ziyade, "geri bıraktırılmış"bir ülke olduğunun altını çiziyordu. İsmail Cem, "glasnost ve perestroyka"istiyordu, ama bunun kolay olmadığını da çok iyi biliyordu. Belki de bu sebeple, bir şiirinde şöyle diyordu: Filleri kuyruğundan çekerek Tepeleri aşırtmaktı görevim Günler bitti, filler tükenmedi Ben elimden geleni yaptım Gerisini siz tamamlayın.. *** Ailesine ve yakınlarına başsağlığı dilerim. *İsmail Cem: "Siyaset Kurumunda Çözüm Fukaralığı-14 Mayıs 1986" Çarşamba Söyleşileri, Mülkiyeliler Vakfı Yayınları:5 Ankara 1987 s. 36-40