Türkiye'nin işsizlik problemi, çözümü çok zor ve tuzaklarla dolu bir bilmeceye benziyor. Bilmeceyi çözmeye yönelik sakar adımlar, ileride yeşermesi muhtemel yeni sorunların tohumlarını ekiyor. İşsizlik diye tanımlanan problem, iktidar ve muhalefet için son derece verimli bir hamaset ve demagoji malzemesi. Ne var ki, kulağa hoş gelen "emekten yana politikalar" bir türlü uygulamaya konulamıyor. Bilindiği gibi, büyümenin nimetleri eşit bir biçimde dağılmadığı gibi, küçülmenin külfetleri de eşit bir tarzda dağılmıyor. İstikrar programlarının ve krizlerin getirdiği üretim ve istihdam kayıpları sorunu daha da karmaşık hale getiriyor. Diğer taraftan, ekonomik büyümenin mutlaka istihdam artışı ile sonuçlanması ve işsizliğin geriletilmesine katkıda bulunması da gerekmiyor. Bazen büyüme ya da kriz ile birlikte 'gizli' işsizler 'açık' işsiz olabilirken, bazen de üretim teknolojilerinde ortaya çıkan radikal değişiklikler önemli ölçüde istihdam kayıplarına sebep olabiliyor. Dolayısıyla, "büyüyen ekonomi-küçülen istihdam" gibi bir kombinasyon ortaya çıkıyor. Fakirliğin sebebi fakirlik mi? Türkiye, "... düşük milli gelir-düşük tasarruf-düşük yatırım-düşük milli gelir-..." diye bilinen kısır döngüden kurtulmayı mümkün kılacak projeler üretmek zorunda. (Yukarıdaki kısır döngüyü bazı iktisatçılar, "Fakirliğin sebebi fakirliktir" tarzında da açıklamışlardır.) İstihdam artışı sağlamak için tarım sektörümüze, KİT'lere ve diğer kamu kuruluşlarına yaslanma şansımız yok. Verimlilik ve dış rekabet kaygısı olmaksızın işsizliği geriletmek mümkün değil. 'Ücret-verimlilik' ilişkisini dikkate almayan çözüm önerileri, nihai olarak, kendi kendini telef eden politikalara dönüşüyor. Böyle bir kısır döngüyü kırabilmenin ön şartı, makroekonomik istikrarın tesis edilmesidir. Büyümenin finansmanı ve bileşimi de son derece önemli iki kilit değişken. Makroekonomik istikrarı tehdit eden her türlü çözüm önerisi, sorunu daha da kötüleştirmekten başka bir işe yaramıyor. Türkiye ekonomisinin "yüksek iç talep" ve "dış kaynak" sağlandığı sürece, kronik enflasyona rağmen büyüyebildiğini biliyoruz. Ama... Yüksek enflasyonla 'istikrarlı' büyüme gerçekleştirebilmiş bir tek ülke var mı? Fiyat istikrarı olmaksızın, sürdürülebilir ekonomik büyüme sergilemiş bir ülke örneği verilemiyor. Ulusal ve uluslararası pratik böyle söylüyor. Ekonomiyi canlandırmak için atılacak her adımın, üretimden önce fiyatları kamçılamaması gerekiyor. Enflasyonu sıçratan bir büyüme, döviz kuru ve faiz oranları diye bilinen iki kritik parametreyi de dalgalandırarak, ikinci bir raunt etki ile, fiyatları etkileyebiliyor ve finansal çalkantıya yol açabiliyor. Finansal kriz reel kesime sıçrıyor. Böylece, geçmişte olduğu gibi, kendimizi bir kısır döngünün içinde bulabiliyoruz. Ekonomi yönetiminin önünde duran temel açmazlardan biri de budur. Aslında, "Bu ülkede işsizlik yoktur, iş gücü fazlası vardır!" diyerek problemi çözebiliriz. Ne dersiniz?