İyileşiyor muyuz?

A -
A +

Geçenlerde, yıllar öncesine ait bazı gazeteleri karıştırırken şöyle düşündüm. Demek ki vaktiyle: *Kronik enflasyonu ile, otuz yılı deviren *Çok yüksek bir borç stokunu, "konsolidasyon ve moratoryum" dedikodularının gölgesinde, giderek kısalan bir vadede, dünyada eşine az rastlanır bir reel faizle döndürmeye çalışan *Bütçesinde en büyük harcama kalemi faiz ödemeleri olan *Vergi gelirleri ile borçlarının faizini karşılayamayan *Merkez Bankası'nın Hazine'ye açtığı kısa vadeli avansı, son damlasına kadar içen *Görev zararları marifetiyle, kamu bankalarını Hazine gibi kullanan ve bütçe açıklarını gizleyen *Krize girdiğinde, IMF'den gelecek krediyi, hasreti çekilen bir "müsekkin ya da uyuşturucu" gibi bekleyen, kamu maliyesi müflis bir ülke vardı. *** Bu ülkede sağlıklı bir borç yönetimi için, borç dinamiklerinin, "çamura yatarak değil, oyunun kuralları içinde" rehabilite edilmesi gerekiyordu. Özetle, Kasım 2002 seçimlerinden sonra kurulan Hükümet, mali sisteme derinlik kazandırmak, vadeyi uzatmak, risk primini ve reel faizi geriletmek, mali sistemde iç borçlanma senetleri dolayısıyla oluşan finansal kırılganlığı azaltmak zorundaydı. İ-yi-le-şi-yo-ruz! Devlet Bakanı Ali Babacan, nereden nereye geldiğimizi çok veciz bir biçimde ortaya koydu. Sayın Babacan'dan: *2001'de yüzde 16,3 olan toplam kamu kesimi borçlanma gereğinin milli gelir içindeki payının 2005 yılında yüzde 0,9'a düştüğünü *IMF'ye olan toplam borcun Kasım sonu itibariyle 13,5 milyar dolara gerilediğini *3 yılda IMF'den yaklaşık 3,7 milyar dolar kredi kullanıldığını, aynı dönemde yaklaşık 13,3 milyar dolar borç geri ödemesi yapıldığını * Söz konusu dönemde net geri ödeme tutarı faiz hariç 9,6 milyar dolara ulaştığını *Son 3 yılda faiz ödemelerinin bütçe ödeneklerinin altında kaldığını * Reel faizlerin düşmesiyle, 2003'te 6.8 milyar YTL, 2004'te 9.6 milyar YTL, 2005'te 10 milyar YTL tasarruf sağladığını ve dolayısıyla son 3 yılda faiz harcamalarında toplam 26.4 milyar YTL tasarruf sağlandığını, *İç borçlanmanın ortalama vadesinin 2002 yılında 9 ay, 2005 yılı Ekim ayı itibariyle 27.7 ay olduğunu *Dış borçlanmada ilk defa, 10 yıldan daha uzun vadeli euro cinsinden borçlanma gerçekleştirildiğini *Türkiye'nin kredi notunun son 3 yılda 5 kez iyileştirildiğini * 1990'lı yıllarda ortalama 1 milyar dolar civarında seyreden doğrudan yatırımların, 2004'te 2.8 milyar dolar, 2005 Ocak-Eylül döneminde 3.7 milyar dolar olduğunu, yıl sonunda bu rakamın 5 milyar doları aşacağını *2006 yılı içinde, vergi sisteminin yanı sıra, sosyal güvenlik sisteminin de yeniden yapılandırılması gibi, son derece önemli reformlara öncelik verileceğini öğrendik. Ekonomi yönetimi, oldukça kuvvetli dış ve iç şoklara rağmen, 2003, 2004 ve 2005 itibariyle borç dinamiklerini iyileştirdi. Son üç yılda, nominal faizler yüzde 70'lerden yüzde 14'lere, reel faizler ise yüzde 30'lardan yüzde 8'lere düştü. Enflasyon, büyüme, faiz dışı fazla/GSMH'ya, ilişkin hedeflerin tutturulması ve faiz oranlarının düşmesi, kur riskinin taşınabilir düzeyde olması, borç yönetiminin kredibilitesini arttırdı. *** Peki, bu iyileşmeye hâlâ "kırılgan iyileşme" (fragile recovery) diyebilir miyiz? Kesinlikle, hayır! İyileşiyoruz, aman gevşemeyelim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.