Borç yönetimi açısından temel amaç, borçları "sıfırlamak" değildir. Borçları sıfırlamak, ne mümkün ve ne de anlamlıdır. Önemli olan, borç yönetiminin makro dengeler üzerinde tehdit ve risk oluşturmamasıdır. Nasıl mı? Defalarca yazdık. Borç stokunun çevrilebilir olması ve finansal kırılganlık üretmemesi için yapılması gerekenler şöyleydi: * Fiyat istikrarını tehdit etmeyen, istikrarlı büyüme * Hedeflenen düzeyde "faiz dışı fazla" * Reel faizin düşmesi * Kur riskinin taşınabilir düzeyde olması *** Oldukça kuvvetli dış ve iç şoklara rağmen, acı reçetenin gereklerini yerine getirdiğimizi söyleyebiliriz. Ne var ki, faiz, geçen yıldan bu yana, kuyruğu hâlâ dik tutuyor. Sebebi belli: Ocak-Temmuz 2006 döneminde, enflasyonun yükselmesi, özellikle Nisan-Mayıs aylarında enflasyonun beklentilerin üzerinde çıkması ve küresel şoklar, faiz artışının gerekçelerini hazırladı. 25 Mayıs 2006'da yüzde 13.25 olan faizler, 7 Haziran'da yüzde 15'e, 20 Temmuz'da yüzde 17.50' çekildi. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu'nun daha sonraki toplantılarından da, aynen devam kararı çıktı; faiz oranı değiştirilmedi. Yüksek reel faizin içinde, küresel risklerin yanı sıra, iç siyasete ilişkin müzmin bulutların da bulunduğunu görmek gerekiyor. Hazine, rahat! Peki, Hazine'nin 2007 yılına ilişkin "borçlanma stratejisi" neleri öngörüyor? Özetlemek gerekirse: * Vadenin, piyasa dinamikleri çerçevesinde uzatılmasını * "Likidite, döviz kuru ve faiz" risklerinin sınırlandırılmasını * YTL cinsi borçlanmanın, ağırlıklı olarak "sabit faizli ve uzun vadeli" enstrümanlarla yapılmasını * Döviz cinsinden iç borç çevirme oranının, yüzde 80'i aşmamasını * Dövize endeksli senet ihraç etmemeyi * Uluslararası piyasalardan, tahvil ihracı yoluyla, 5.5 milyar ABD doları tutarında borçlanma yapılmasını * 2006 yılına göre, sınırlı bir düşüş olsa da, güçlü rezerv tutma politikasına devam edileceğini * Borç servisinin dönemler arası dengeli dağılımını sağlamak üzere, "geri alım ve değişim ihalelerinin" etkin bir biçimde kullanılacağını * Borç stokunun, döviz kuruna olan duyarlılığını azaltmayı öngörüyor. *** Bir hususu belirtelim: Likidite riskinin azaltılmasına yönelik olarak, "kamu mevduatının aylık ortalama borç servisini karşılama oranı", Kasım 2006'da yüzde 188 düzeyine çıkmıştı. Bu artışta, yüksek faiz dışı fazla ve özelleştirme gelirlerinin önemli katkısı olmuştu. Benzer eğilimlerin 2007'de de süreceğini, borçlanma stratejisinin hedeflerine ulaşacağını tahmin ediyoruz. Şimdi de, basit bir modele göz atalım. > Siyah, gri ve beyaz... Modelin değişkenleri şöyle: (*) b= borç/GSMH oranı r= reel faiz oranı y= reel GSMH büyüme oranı x= faiz dışı fazla / GSMH oranı İsterseniz, oluşturduğumuz senaryoları, "siyah, gri ve beyaz" diye renklendirelim. I. Siyah Senaryo: b(r-y)-x >0 ise, Borç/GSMH oranı, kontrolsüz bir şekilde artıyor. Şubat 2001 krizi, ekonomiyi bu senaryonun içine atmıştı. II. Gri Senaryo: b(r-y)-x=0 ise, Borç/GSMH oranı, sabittir. Buradan siyaha dönüş, çok kolay; beyaza doğru adım atmak biraz zor. III. Beyaz Senaryo: b(r-y)-x<0 ise, Borç/GSMH oranı düşüyor. Bu senaryo, vaktiyle hayallerimizi süslüyordu. Hedeflenen ya da sürdürülebilir bir borç yönetimi, bu senaryoda somutlaşıyor. *** Yukarıdaki model, özetle şunları söylüyor: * Mali disiplinden ve fiyat istikrarından taviz vermeyin. * Başta "sosyal güvenlik reformu" olmak üzere, yapısal reformları sulandırmaksızın, uygulayın. * Ekonomiyi, sürdürülebilir büyüme yörüngesine oturtun. Vaziyet böyle.. ..... (*) R. Dornbusch; S. Fischer: "Macroeconomics" Mc Graw-Hill International Editions, Fourth Edition 1987, s. 608