Ne oluyor? Müthiş bir dezenformasyon fırtınası esiyor. Ortalık toz duman. Kimin eli kimin cebinde, belli değil. (Ankara'da "kına" fiyatları tırmanıyor!) Görüntü böyle, ama gerçek bambaşka. Defalarca "cürmü meşhut" olsalar da, birileri direniyor. Kifayetsiz muhterislerin açıkça söyleyemedikleri şudur: -Burada bizim borumuz öter! Bu milleti bizim elimizden hiç kimse alamaz. Ne diyelim? -Ne kadar vesayet, o kadar rezalet. *** Netice itibariyle... "Müesses nizam" denilen dar tabanlı koalisyon, reform hamlelerini püskürtmeye çalışıyor. Diğer taraftan, başarısız reform çabaları, statükoyu besliyor. Yozlaşma tırmandıkça, "demokrasi, hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı ilkesi" gibi kavramların içi boşalıyor. Hukuk, güçlünün iradesine indirgeniyor. Demokratikleşme projesi, "Bize uymaz, ulusal onurumuzu zedeletmeyiz" tarzında hamaset ve demagojilerle, daha doğmadan öldürülüyor. Dolayısıyla... "Böyle gelmiş, böyle gider!" diyenler ve "statükodan beslenenler" haklı çıkmış gibi oluyor. *** Daha önce de aktarmıştık. Anlaşıldığı kadarıyla, Nobel Ödüllü Meksikalı şair Octavio Paz, benzer konulara kafa yormuş. Otoriter rejimleri şöyle özetlemiş: -Güçlülerin zayıfları ezdiği, -Siyasetin ekonomiye, hiyerarşinin ehliyete, karanlık ilişkilerin hukuka baş eğdirdiği, -Sistemi sorgulayanların cezalandırıldığı, -İnsanın ve insani değerlerin aşağılandığı yer! Ne dersiniz? Gözünüz bir yerden ısırıyor mu? *** Gelelim, zurnanın zırt dediği yere... Demokrasi tökezleyebilir, hastalanabilir. Dahası... -Taş düşebilir, ayı çıkabilir! Ne var ki... Demokrasinin rahatsızlıkları, sadece ve sadece daha çok demokrasi ile tedavi edilebiliyor. Yani... Yanisi şu: -Süte fare düştüğünde, kediyi sütün içine atmak, çözüm değildir. Kediyi çıkarmak, çok zor olabilir!