Bir okuyucum, ülke gündemini özetleyen bir kıssa göndermiş. Kıssayı, daha önce bir gazetede okumuştum, ama kimin yazdığını bir türlü hatırlayamadım. *** Emekli yargıç, üç yaşındaki torununu seviyormuş. Torun, ani bir hareketle, parmağını dedesinin burnuna sokmuş. Yargıç dede, afacan torununa, "Hukuk diye bir şey var!" demiş ve ilave etmiş: -Bak, bu benim parmağım, bu da senin parmağın. Hayatta herkes, kendi burnunu, kendi parmağı ile karıştırır! *** Bizim gibi ülkelerde, kurumsal eller, kurumsal burunları karıştırmakta çok mahirdir. Şimdi söyleyin bakalım, Türkiye'de kimin eli, kimin burnunu karıştırıyor? Hayal gücümüzü zorlayarak diyebiliriz ki: A, B'nin burnunu karıştırıyor; B, C'nin sırtını kaşıyor. D, yeri geldiğinde, diğer üçünün kulağını çekiyor. Demokrasinin tökezlediği, yetki ve sorumlulukların muğlak olduğu ülkelerde, kimin elinin, kimin cebinde olduğu, gerçekten pek belli değildir. Sorumlular, yetkisizdir; fiilen yetkililer ve egemenler, sorumsuzdur. İki sene önce yazdık, bir kere daha vurgulayalım: Bizde nüanslar yok. İki renk var, siyah ve beyaz. Sembol tokuşturmaya bayılıyoruz. Ülkeyi yönetenlerin vizyonunu ve ufkunu, semboller belirliyor. Yönetenlerin görüş mesafesi, kriz dönemlerinde yirmi dört saatin altına düşüyor. Stop! Türkiye'de kim 'motor' diyor, kim 'stop' diyor, belli değil. Bazen de daha tuhaf bir durum ortaya çıkıyor; 'motor' diyen başka, 'stop' diyen bambaşka. Önümüzde duran tablo, bir taraftan senaryosu yazılan, diğer taraftan çekilen, niteliksiz TV dizilerine benziyor. Benziyor, ama gerçek bu değil; 'görüntü' ile 'gerçek' her zaman üst üste gelmiyor. Aslında 'senaryo' da belli, 'yönetmen' de belli, 'motor' diyen de belli, 'stop' diyen de belli; dahası, 'figüranlar' da belli. İnsanımız, bu filmi seyretmek istemiyor. "Sağlam senaryo", "doğru yönetmen" istiyor. Bir başka deyişle, 'motor' ve 'stop' diyenlerin netleşmesi gerekiyor. Her ikisi için, bir tek şey lâzım: 'sağlam zemin' yani 'siyasi istikrar'. Bölüşüm kavgası! Bunalımı, bir mühendislik hatası olarak algılamak, son derece yanlış olur. Bunalım, esas itibariyle, bölüşüm kavgasının siyasete ve ekonomiye tasallutunu simgeliyor. Dolayısıyla ne oluyor? Yabancıların gözlüğü ile bakarsak: * Türkiye, AB müktesebatını "Acquasis Communautaire" benimseme ve hazmetme konusunda isteksiz, olumsuz ve kötü bir imaj veriyor. * Ülke, demokratikleşme, yolsuzluk endeksi, beşeri kalkınma endeksi, uluslararası rekabet gücü endeksi gibi temel göstergeler açısından sicilini bir türlü düzeltemiyor. *** Şairinin izniyle, aşağıdaki mısraları, yaralı demokrasimize ithaf ediyorum: ------ Balım diyemem artık sana Balın tadı bozuldu Şekerim, hiç diyemem! Şeker, odundan da yapıldı... Gülüm desem olur, amma.. Güle de hiç benzemiyorsun ki... *** Acil şifalar diliyorum!