Kimin parası?

A -
A +

Önümde yürüyen yaşlı amca, kaldırım ve yol tamiratına sinirlenmiş, yüksek sesle bağırıyor, "Gitti paralar, gitti paralar!" Paraların nereye gittiğini bilemem, ama bir kısım kamu harcamalarının sicili, gerçekten pek parlak değildir. Hemen her ülke, farklı sebeplerle de olsa, bir kısım kamu harcamalarının yol açtığı etkinlik kayıplarını tartışır. Kamu harcamaları, özel çıkarları gizleyen kurnaz bir "maske"ye ya da bir yerlere kaynak aktaran becerikli bir "manivela"ya dönüşürse, önümüzde deşifre edilmesi gereken bir "kara kutu" var, demektir. Gündemde olan yapısal reformlar, "kara kutu"ların üremesini engellemeyi amaçlıyor. Harcama olan yerde, mutlaka bir finansman problemi vardır. Kamu harcamalarını, para basarak, vergi alarak, iç ve dış borçlanmaya başvurarak finanse edebilirsiniz. Diğer taraftan, kamu harcamalarının ekonomik etkileri bakımından, harcamanın türü de (cari harcama, yatırım harcaması, transfer harcaması) son derece önemlidir. Memura, emekliye harcanan 1 YTL başkadır; enerji yatırımlarına ayrılan 1 YTL daha başkadır, borç faizi ödemek için kullanılan ya da tarım kesimine yönelik destek alımlarına tahsis edilen 1 YTL ise, bambaşkadır. Dolayısıyla, harcamaların ve eğer varsa kamu açığının, "bileşiminin ve finansmanının" analiz edilmesi gerekir. Ne kadar? 1980'li yılların başında, ABD'de Cumhuriyetçiler iktidara geldiğinde, Başkan Reagan vergi ve sosyal güvenlik sistemini yeniden yapılandırmak için bir dizi reform yapmaya karar verdi. İşte o yıllarda, Nobel ödüllü iktisatçı, Milton Friedman , Newsweek dergisinde haftalık makaleler yazıyordu. Fakirlik Sanayii (Poverty Industry) başlıklı bir makalesinde, Friedman, özetle şunları dile getiriyordu: ABD'de fakire harcanan 1 doların sadece 10 sent'i doğrudan doğruya fakire yararlı olabiliyordu. Geriye kalan 90 sent, onun alay etmek için, Fakirlik Sanayii dediği bir mekanizma içinde, buharlaşıp gidiyordu. Friedman, bu tespitiyle, yerleşik çıkarları kurcalayarak, arı kovanına çomak sokmuş oluyordu. Benzer çarpıklıklar bizde de yok mu? Kime harcanıyor? Friedman, harcama kararlarını "fiyat ve kalite" ekseninde değerlendirmiş ve bir matris oluşturmuş. Özetle şöyle diyor: A. Kendi paranızı, kendinize harcarsınız; sizin için fiyat da önemlidir, sağladığınız fayda ve kalite de önemlidir; B. Kendi paranızı, başkasına harcayabilirsiniz; bu takdirde, fiyat önemli, kalite önemli değildir; C. Başkasının parasını, kendinize harcarsınız; böyle bir durumda, sizin için fiyat önemli değildir, gerçekleşen fayda ve kalite önemlidir. D. Başkasının parasını, başkasına harcayabilirsiniz; bu durumda fiyat ve kalite sizi hiç ilgilendirmez. Hemen belirtelim ki, yukarıdaki kombinasyonlar, genel eğilimleri ortaya koymak amacıyla türetilmiştir; elbette bazı istisnai farklılıklar söz konusu olabilir, daha değişik alternatifler formüle edilebilir. Başkasının parası... Yukarıdakilerden, son alternatif, yani "başkasının parasını, başkasına harcamak", bürokrasiyi ve kamu harcamalarını simgeliyor. "Kamu harcamaları" ile "özel kesimin tüketim ve yatırım harcamaları" farklı kavramlardır. "Başkasının parası" denilen "para", vergi yoluyla, borçlanma araçlarıyla ya da para basmak suretiyle sağlanan paradır. Kamu yönetiminin, örgütlü sorumsuzluğa dönüştüğü ülkelerde, harcamaların verimliliğini ölçmeyi mümkün kılacak standartları oluşturmak, mümkün değildir. Bu sebeple, "fiyat ve kalite" hiç kimseyi ilgilendirmez. Peki, fiyatın ve kalitenin dikkate alınması için ne yapılabilir? Kamu harcamaları söz konusu olduğunda, "Bizden vergi alıyorsun, nereye harcadığını bilelim!" ya da "saydamlık" ve "hesap verme sorumluluğu" diye bilinen ilkelerin sulandırılmaması elzemdir. Ülkemizde, harcama reformuna yönelik uyum çalışmaları, halen devam eden, "kamu mali yönetimi" reformunun da omurgasını oluşturuyor. Ne diyelim? Kolay gelsin!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.