Siyaset cenahından kötü kokular geliyor. Ne demişler? -Siyaset biraz (...) kokmalıdır, ama çok değil. Galiba, bizimki fazla kokuyor. *** -Peki, siyaset kokar mı? -Kokar! Şayet: -Geçmişten devralınan naftalinli evhamlardan güç alarak "çeyrek porsiyon demokrasi" ile iktifa ediyorsanız -Kokuşmuş düzene destek verenler ödüllendirilirken, sorgulayanlar bedel ödüyor, cezalandırılıyorsa; ülkenin egemenleri, istikrarsızlıktan besleniyorsa -Halkımız, "demokrasi mi-laiklik mi" türünden sahte ikilemlerle köşeye sıkıştırılıyorsa - "Ulusal çıkarlar ile ulusalcıların çıkarları" arasındaki fark sırıtıyorsa -"Kayıt dışı siyaset ve toplum mühendisleri" hastanın (ülkenin) iyileşme taleplerini tehdit olarak algılıyorsa ve bir dizi "naylon meşruiyet ve hassasiyet" üretiyorsa -Halkınıza tafra yaparak "Ben karar veririm, halk bana uyar!" refleksiyle hareket ediyorsanız - "Hukuk devleti, saydamlık ve hesap verme sorumluluğu" gibi kavramları, birer dolgu maddesi olarak görüyorsanız -İttihat ve Terakki'den miras kalan "bayat ve şoven" fantezileri sahipleniyorsanız -Egemen ideolojinin "yedek lastiği" pozisyonunda , "resmi ideoloji ve tabuların" gölgesine sığınıyorsanız -Toplumu tepeden değiştirmeye kalkıyorsanız, "anayasal devlet" ile "anayasalı devlet" arasındaki farkın farkında değilseniz... Ne olur? İşte o zaman, siyaset kokar! *** Ankara, siyaseti kokutmakta ve kriz üretmekte ne kadar başarılı olduğunu, geçmişte defalarca tescil etti. O kadar ki, istikrarı bozmaya yönelik bir atak söz konusu olduğunda, "Biz bu filmi görmüştük!" diyoruz. Senaryo, sahne, dekor, kostüm, makyaj, oyuncular ve figüranlar bize hiç yabancı değil, tamamını tanıyoruz. Filmin adı mı? Harç bitti, amele paydos...