Önce yakınmak ve sonra aba altından kurnazca sopa göstermek, ulusal sporlarımızdandır. İç pazara yönelik üretimin ve ihracatın önemli bir bölümünün, giderek daha yoğun biçimde ithalata bağımlı hale gelmesiyle birlikte, "Sanayici ve ihracatçı komisyoncu oldu, fasoncu oldu!" türünden serzenişler, sık sık gündeme oturuyor. Doğrudur.. Küresel resesyon öncesinden devralınan, son derece sevimsiz ve güçlü bir trend var: -Toplam ihracatımız, ara malı ithalatımızı karşılamaya yetmiyor! Dolayısıyla ne oluyor? -İthal girdi kullanımı arttıkça, ihracatın katma değer üretme kapasitesi düşüyor. -Özetle, katma değeri düşük ihracat, dış ticaret açığını; dış ticaret açığı, cari açığı besliyor. Zurnanın zırt dediği yer, tam da burası zaten. *** Gelelim çözüme.. Üretimin ve ihracatın ithalata olan bağımlılığını, bugünden yarına kolaylıkla ortadan kaldırabilmek mümkün mü? -Hayır! Çözüm adına: "Gümrük duvarlarını yükseltelim. Sanayi, dış rekabet ve verimlilik kaygısından bağımsız bir biçimde üretimini sürdürsün. İthal ikamesine dayalı sanayileşme politikalarına dönelim. Yerli üretimi, kotalarla, gümrük vergileriyle ve kur politikalarıyla koruyalım" diyebilir misiniz? Deseniz de başarılı olabilir misiniz? -Hayır! Dahası.. -Küresel likidite ile kavga edemezsiniz. Küresel likiditede ortaya çıkan dalgalanmaları, "Bize ne, bizi bağlamaz" diyerek hafife alamazsınız. -"Kısa vadeli sermaye hareketlerini sınırlayalım, ekonomiyi Ağustos 1989 öncesindeki mevzuatla yönetelim" diyemezsiniz. *** Peki, krize toslamadan büyümek için ne yapabilirsiniz? Sürdürülebilir bir büyümeyi destekleyecek faktörler bellidir: > Mali disiplin ve fiyat istikrarı > Finans piyasalarında istikrar, uzayan vadeler ve artan güven > Reel faiz oranlarının gerilemesi > Sanayi üretiminde ve ihracatta artış > Verimlilik artışı Ayrıca, şunları sürekli sormak zorundayız: -Dünya nereye gidiyor? Türkiye ne yapıyor? -Ülkenin rekabetçi sektörlerinin önündeki tehditler ve fırsatlar nelerdir? -Türkiye'yi makro düzeyde etkileyebilecek küresel trendler nelerdir? Ne var ki.. Bu sorular, vaktiyle Ankara'yı hiç ama hiç ilgilendirmedi. Küreselleşme rüzgârının insafına terk edilmiş, dümensiz bir gemi gibiydik. Şimdi mi? Şimdilerde geminin dümeni var, fakat ekonominin kritik oyuncularının neredeyse tamamı, dümeni siyaseten ele geçirmeye kilitlenmiş durumda. -Problem, biraz da buradan kaynaklanmıyor mu?