2005'te yüzde 7.6 büyümüşüz. Kim takar büyümeyi! Son günlerde bir "ince ayar" muhabbeti başladı. Atış serbest! Bizim ince ayarcılar acaba ne yapmak istiyor? Ayarcıların, neyi, nasıl ve niçin yapacaklarını bir türlü anlayabilmiş değilim. Sadece kur değil, kur rejimi de ihaleye çıktı. "Kur ne olmalı?" sorusuna cevap aranıyor. "Kur, böyle kalamaz"; diyerek öneriler sıralanıyor. YTL'nin aşırı değerli olduğu biliniyor. Ne kadar aşırı değerli, diye sorduğunuzda, maalesef, rivayet muhtelif. Merkez Bankası eski başkanlarının da katıldığı tartışmalarda, 1Dolar=1.6YTL'den 2YTL'ye; 1Euro=2YTL'den 2.3YTL'ye uzanan "ince ayarlar" var! Kura ilişkin çözümlerin çoğu, "enflasyon kadar devalüasyon" politikasını çağrıştırıyor. Bu politika, vaktiyle denenmedi mi? Sonuç ne oldu? Eskiden olduğu kadar kuvvetli değilse de, "kur artışı-enflasyon" ilişkisi hâlâ geçerliliğini koruduğuna göre, öneri sahipleri, bu politika ile enflasyonu nasıl düşüreceklerini açıklamak zorundadır. "Faizi düşürelim, ondan sonra kur yükselsin, ihracat artsın, ithalat gerilesin, cari işlem açığı azalsın" noktasından hareket eden ve ekonomiyi bir başka dengeye oturtmak isteyen parlak senaryolara da katılamıyoruz. Yukarıdaki "kurnaz ve miyop" çözümleri, kendi hedeflerini telef eden yaklaşımlar olarak niteliyoruz. Anlaşılan, "kur dışı" çözümlere kafa yormak, pek fazla işimize gelmiyor. Ne var ki, bütün bunlar, problemleri halının altına süpürmekten başka hiçbir işe yaramıyor. Yakın tarih, böyle söylüyor. Diğer taraftan, şirket ve sektör düzeyinde yaşanan problemlerden kalkarak, ülkeye reçete yazmak moda oldu. Mantık basittir; şirket için iyi olan, ülke için de iyidir; şirket için kötü olan, ekonomi için de muzırdır. Tarihe geçmiş bir klişeye göre, "General Motors için doğru olan, ABD için de doğrudur!" Şirket ve ülke çıkarının üst üste gelmesi elbette kötü bir şey değildir, ama bazen bunun tersi de gündeme gelebilir. Mikro ekonomik sıkıntılardan, makro ekonomik zırvalara savrulmak çok kolaydır. Mükemmel fakat imkânsız... Şunu bir türlü anlamak istemiyoruz: "Oyunun kuralları içinde" etkinlik sağlamak ve problem çözmek ile "oyunun kurallarını değiştirerek" alternatif üretmeye soyunmak çok farklı iki ayrı eylemdir. Oyunun kuralları içinde, bir başka ifade ile, halen uygulanan IMF destekli istikrar programı çerçevesinde yapılabilecekler, son derece sınırlıdır. Ne var ki, oyunun kurallarını değiştirerek, yani istikrar programından çıkarak, kısa vadeli sermaye hareketlerini sınırlayarak, kağıt üzerinde, fevkalade mükemmel alternatifler oluşturabilirsiniz. Söz konusu "mükemmel" fakat "imkansız" alternatifleri, siyasi parti programı olarak vatandaşa da anlatabilir, oy alabilirsiniz ama hayata geçiremezsiniz. *** Bir kere daha vurgulayalım: Türkiye, mali disiplini sağlamaya, enflasyonu düşürmeye, borç dinamiklerini iyileştirmeye, yapısal reformları sürdürmeye, direkt yabancı sermaye çekmeye devam ettiği sürece, risk algılamaları düzelir ve cari açığın finansmanında problem yaşanmaz. Dalgalı kur rejimi, böyle bir ortamda kendisinden beklenen "sarsıntı ve şok emme" fonksiyonunu yerine getirebilir. Kusura bakmayınız, ince ayar yapamadık! "İnce ayar" isteyenlere, karbüratörcü Recep Usta'yı tavsiye ediyorum. Herkese iyi ayarlar...