Kur muhabbeti

A -
A +

"Yaptığımız modellemelerde, Türkiye'deki enflasyonun kısa dönemde %50'sinin bir ay önceki enflasyondan, yani enflasyon beklentisinden, %30'unun da kur artışından kaynaklandığını belirledik. Bir başka deyişle, enflasyon beklentisini kırar ve kur artışını da kontrol altına alırsanız, kısa dönemde enflasyonu oluşturan faktörlerin %80'ini ortadan kaldırmış olursunuz. Orta dönemde ise, tabii en önemli etken kamu dengesinin sağlanmasıdır." Merkez Bankası eski Başkanı, Gazi Erçel, 1999 sonu itibariyle açıklanan istikrar programını kamuoyuna tanıtırken, kronik enflasyonumuzu "enflasyon beklentisi+kur artışı" ikilisi ile işte böyle açıklıyordu. Peki ne oldu? Döviz kuru çıpasını savunamadık, kur artışı kontrol altına alınamadı ve enflasyon beklentisi kırılamadı. Şubat 2001'de dalgalı kur rejimine geçtik. Dalgalı kur rejimine nasıl geçtiğimizi, daha doğrusu geçmek zorunda kaldığımızı hep unutuyoruz. İyi ki dalgalı var! Türkiye, dalgalı kur rejimine alternatifler arasından bir seçim yapmak suretiyle girmedi; bir zorunluluk olarak kendini dalgalı kurun içinde buldu. Tercih etmedi; edemedi. Kur rejimini, karpuz seçer gibi seçmedik. Bilindiği gibi, Kasım 2000 krizini çok yüksek reel faiz, eriyen rezervler ve yangından sonra gelen IMF kredisi ile atlatan ya da atlatmış gibi yapan, Türkiye ekonomisi, aslında krizi Şubat 2001'e ertelemişti. "Dalgalı kur ve Kemal Derviş" ekonominin iki vazgeçilmez şok emicisi ya da amortisörü olarak görev üstlendiler. Koalisyon Hükümeti'nde bir "sarsıntı" ya da bir "dış şok" söz konusu olduğunda piyasa oyuncuları, "İyi ki Derviş var; iyi ki dalgalı kur var!" demediler mi? Irak ve tezkere krizi sırasında ekonominin yönetiminden sorumlu bürokratlar da dahil olmak üzere, bankacılar ve akademik iktisatçılar kendi aralarında sık sık, "İyi ki dalgalı kur rejimine geçmişiz. Belirsizliğin egemen olduğu bu konjonktürde, sabit kur ya da kurdaki artışı sabitleyen kur rejimlerinden birini uygulamış olsaydık, çok büyük bir sarsıntı geçirir, rezervlerimiz erir, yeni bir devalüasyona teslim olurduk!" diye teselli bulmadılar mı? Bütün bunları ne çabuk unuttuk! Türkiye ekonomisi, 2002, 2003 ve 2004 itibariyle bir taraftan enflasyonu düşürdü, diğer taraftan büyüdü. Böylece, "Sabit kur rejiminde hedeflenen fakat yapılamayanları dalgalı kur rejiminde yaptık" dersek, çok hatalı bir basitleştirme yapmış oluruz. Dalgalı kur, bir politika aracı değil, bir sonuç. Mali disiplin ve yapısal reformlar olmaksızın, sadece dalgalı kur ile istikrar sağlamak mümkün değil. Katırın cilvesi ve çiftesi Tezkere krizinde dalgalı kuru övenlerin bir bölümü, cari açığın tırmanmasıyla birlikte halen uygulanmakta olan dalgalı kur rejimini "örtülü sabit kur" olarak nitelemeye başladı. Alternatif çözüm olarak,'enflasyon kadar devalüasyon' önerenler, enflasyonu tescil eden bu politika ile enflasyonu nasıl düşüreceklerini açıklamalıdır. Aslında tarih tekerrür ediyor. Belli bir kur rejimi uygulanırken krize giren bir ülke, uygulamadığı kur rejimine özlem duyarmış. Gerçekten de öyle oluyor. Dalgalı kur rejiminde ortaya çıkan bir olumsuzluk, 'Sabit kurda olsaydık, bunları yaşamazdık!' Sabit kurda ortaya çıkan şok bir devalüasyon ve kriz ise 'dalgalı kur rejiminde bu krizle karşılaşmazdık, dalgalı kur bu şoku emerdi' tarzında değerlendirmeleri ve hayıflanmaları gündeme getiriyor. *** Sonuç mu? Dalgalı kur, katır gibidir; her zaman cilve yapmaz, bazen de çifte atar. Katlanmak zorundayız!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.