
Manevra alanımız daralıyor. Nasıl mı?
Bir taraftan büyüme düşüyor, diğer taraftan enflasyon yükseliyor.
2006 ve 2007'de ıskalanan enflasyon hedefinin, 2008'de de tutmayacağı kesin.
***
Türkiye'de, gıda ürünlerinin Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) içindeki ağırlığı, yüzde 28.63 düzeyinde. Mart ayı itibarıyla yıllık artış oranı yüzde 13.40 olan gıda fiyatlarının, tüketici enflasyonuna katkısı, yaklaşık 3.8 puan. (*)
2008 enflasyon hedefinin yüzde 4 olduğunu düşünürsek, gıdanın katkısının ne kadar yüksek olduğu daha iyi anlaşılır. İşin kötüsü, dünya genelinde tarımsal ürün ve petrol fiyatlarındaki artışların, orta vadede kalıcı olduğuna yönelik algılamalar giderek güçleniyor. Böyle bir trendin, ekonomiye bir dizi olumsuz yansıması olacağını kabul etmek durumundayız.
***
Enerji ve gıda fiyatlarındaki hızlı artışlar, bir dizi güçlü arz şokunu simgeliyor. Merkez Bankası (MB), arz şoklarının nispi fiyatları geçici olarak etkileyeceğini, orta vadeli enflasyon eğilimini değiştirmeyeceğini bekliyordu, ama öyle olmadı.
Bilindiği gibi, para otoritesi, arz şoklarına hemen tepki vermiyor. Ne var ki, arz şoklarının ikincil etkilerinin ortaya çıkmaya başlaması, beklentilerin bozulması durumunda tepki vermek ve hedefleri revize etmek kaçınılmaz oluyor. Döviz kurundaki dalgalanmaların ve tırmanmaya devam eden petrol fiyatlarının getireceği riskleri de dikkate alan MB, 2008 yılı enflasyon tahminini yüzde 9.3'e çekti.
***
Peki ne yapılmalı?
-Önceliği neye vermeli?
-Fiyat istikrarı mı, yoksa büyüme mi?
Bu, sahte bir ikilemdir. Fiyat istikrarı, büyüme ile çatışmaz.
Şunu biliyoruz:
Fiyat istikrarı hedefini göz ardı ederek, "büyüme ve istihdam sağlamayı hedefleyen para ve maliye politikaları", ileride yeşermesi muhakkak olan krizlerin tohumunu ektikleri için, "kendi hedeflerini telef eden, miyop politikalara" dönüşüyor.
***
Yani..
Hastalık, tedavinin alternatifi değildir!
***
(*) Enflasyon Raporu, 2008.I www.tcmb.gov.tr