Lâf çok!

A -
A +

22 Temmuz yaklaşıyor, sinirler gergin. Medya, siyasi partilerimizin ekonomiye ilişkin alternatif programlarını tartışıyor. Partilerin seçim beyannamelerini ciddiye almak gerekmediğini düşünebilirsiniz."Seçmen, günlük yaşar; seçmen genellikle unutkan ve miyoptur!" diyerek, seçmenin çok daha başka güdülerle oy verdiğini öne sürebilirsiniz. Bütün bunlar tamam, ama her şeye rağmen programları ihmal edemiyoruz. *** Peki, programlara nasıl bakmalı? İsterseniz, "mesleki deformasyon" ya da "akademik takıntı" diyebilirsiniz, fakat bendeniz modelsiz yapamıyorum. Şahsen, şöyle bir şablonla bakmaya çalışıyorum. Her şeyden önce, ayakları yere basan bir "makro model" arıyorum. Ne var ki, her derde deva, uçuk modellerle ilgilenmiyorum. Diyelim ki, bir model var. O takdirde, modeli denklemlere indirgeyip, önceliklerine bakıyorum ve şu sorulara cevap arıyorum. Programda yer alan enstrümanlar ve hedefler: * Fiyat istikrarı açısından bir tehdit oluşturuyor mu? * Finansal kırılganlığı artırabilecek bir potansiyel taşıyor mu? * Kamu finansmanını rayından çıkararak ülkeyi yeni bir borç tuzağının içine atıyor mu? *** Öncelikler arasında "mali disiplin ve fiyat istikrarı" yoksa, böyle bir modeli ciddiye almıyorum. (Tahmin edebileceğiniz gibi, yukarıdaki sorular, krizlerden miras kalan bir dizi refleksi yansıtıyor.) Daha sonra, modelin öngördüğü, yapısal reformlara bakıyorum. Modelin, nasıl bir piyasa ve nasıl bir kamu kesimi konsepti barındırdığını anlamaya çalışıyorum. Başta eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve enerji olmak üzere çözüm bekleyen alanlara nasıl yaklaşıldığını anlamaya çalışıyorum. Sonuç mu? Sonuç olarak, hayal kırıklığına uğruyorum. Demek ki neymiş? Demek ki, ayakları yere basan ve uygulanabilir bir alternatif iktisat politikası formüle etmek hiç de kolay değilmiş. Alternatif yok! Özetlemek gerekirse, alternatif olma iddiası taşıyan programlar çuvallamış durumda. Sebebi belli: * Politika önerilerinde, öncelikler belli değil. Politika hedefleri ve hedefleri gerçekleştirmeyi mümkün kılacak araçlar arasında tam bir uyumsuzluk var. Mesela, bir taraftan enflasyonu artıracağı kesin olan bir dizi politika önerirken, diğer taraftan reel faizi düşürmekten dem vuruluyor. * Küreselleşme denilen rüzgar unutulmuş. Korumacı dönemin rantlarını hortlatmaya yönelik, bol miktarda proje üretilmiş. * Dalgalı kur politikasını eleştirmek adına, "enflasyon kadar kur artışı" denilebilecek bir ucube, bazı siyasi partilerin programında göz kırpıyor. İhracatı, kur ile teşvik etmek için, Merkez Bankası'na yeni görevler verilmiş. * Her nedense, küresel likidite hiç hesaba katılmamış. Sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir ortamda, faiz oranı ve döviz kuru olarak bilinen iki kritik parametreden sadece bir tanesinin kontrol edilebileceği, diğerinin piyasaya bırakılması gerektiği hususu ihmal edilmiş. * Otuz beş yıllık yüksek kronik enflasyon tecrübesinin yetmediği, "büyüme+enflasyon=kriz" denkleminin unutulduğu anlaşılıyor. Açıklıkla ifade edilmese de, istihdamı artırmak için, para ve maliye politikalarının gevşetilmesi ve "birazcık enflasyon!" öneriliyor. Böylesi çözümleri, "kendi hedefini tahrip eden miyop yaklaşımlar" olarak niteleyebiliriz. *** ... Velhasıl, partisi olan konuşuyor. Biz de naçizane olarak diyoruz ki: - Lütfen, modeliniz kadar konuşunuz! - Modeliniz nerede? - Söylediklerinizi, tutarlı bir modele ve ulaşılabilir hedeflere dönüştürebiliyor musunuz? - Havuz problemi çözemiyorsanız, model oluşturamazsınız. *** Oyum mu? Palavraya oy yok!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.