Milli gelir çorbası

A -
A +

Efendim, milli gelir çorbası öyle bir çorba ki, diğer çorbalara hiç benzemiyor. Başta işkembe, paça ve baş çorbası olmak üzere, bilumum çorbaları içinde bulunduruyor. Bu ülkenin insanları çorbayı pişiriyorlar, sonra da paylaşıyorlar. "Çorbanın içinde ne var?" diye sormaya başladığımız andan itibaren işler karışmaya başlıyor. İktisatçılar çorbanın içinde ücret, faiz, rant ve kâr olduğunu söylüyor. Çorbanın kesafetini ve kıvamını bu dört unsur belirliyor. Birileri, ücret çay kaşığı ile çorbadan yudumluyor, birileri kâr tatlı kaşığı ile içiyor, bazıları da rant ve faiz kepçesi ile höpürdetiyor. Kaşıkların cesametinin birbirinden çok farklı olduğunu söylemeye gerek var mı, bilmiyorum. Çay kaşığı, tatlı kaşığı, çorba kaşığı ve kepçe simgeleriyle ifade edilebilecek bir hiyerarşi kurulmuş aralarında. Kepçenin daldırılması ile çay kaşığının daldırılması aynı etkiyi bırakmıyor çorbanın içinde. Kepçe ya da kepçeler daha büyük anafor doğuruyor, çalkantıya sebep oluyor. Ne yaptık? Son on yıl içinde, üç defa negatif büyüyen ekonomi, yüksek reel faiz ödemeye devam etti. 1990-2001 arasında, büyüme % 3.2'ye gerilerken, enflasyon % 75'e tırmandı. Faiz dışı fazla diye tanımlanan hedefi tutturmak için, bir taraftan cari harcamaları ve yatırım harcamalarını azalttık, diğer taraftan dolaylı vergilere yüklendik. Yıllardır "enflasyon vergisi" ödeyen bir kesimin, nominal ücretini sabit tutarak (ya da enflasyon oranının altında zam yaparak) reel anlamda gerilettik. Aynı kesimin satın alma gücünü sınırlayan dolaylı vergileri ve kamu fiyatlarını enflasyonun üzerinde artırdık, düşük gelirli kesimin talebini kırdık. Yapılanlar, bazı 'makro-ekonomi' ders kitaplarında yazılanlar ile tutarlı! Enflasyon düşerken de, yükselirken de hep aynı kesimleri ezdi. Ne yapabiliriz Yukarıdaki tablonun, büyük ölçüde, yüksek kronik enflasyonun yol açtığı finansal ve ekonomik krizlerin ürünü olduğunu söyleyebilmek mümkün. Dolayısıyla, tabloyu iyileştirmek için enflasyonu artıracak harcamalardan ve vergi indirimlerinden medet ummak mümkün değil. Yazılacak reçetenin, enflasyonsuz ve IMF'yi ikna edebilecek bir reçete olması gerekiyor. Herkesin enflasyonu kendine.. Enflasyon yüzde "0" da olsa, yüzde "100" de olsa, nihaî olarak hep bir "pasta"yı ya da "çorba"yı paylaşıyoruz. Enflasyondaki düşüş, gelir dağılımında nispî iyileşmeyi garanti etmiyor, çeşitli gelir grupları için "reel gelir artışı" anlamına gelmiyor. Halkın "hayat pahalılığı" diye tanımladığı süreç ile, fiyatların artış hızında ortaya çıkan iniş ve çıkışlar, tamamen farklı şeyler. Yüksek enflasyon ortamında da, reel geliri artan bireyler ya da gelir grupları için "hayat pahalılığı" diye bir şey söz konusu değil. Enflasyon ve gelir dağılımı arasında bulunan karmaşık ilişkileri dikkate aldığımızda, "herkesin enflasyonu kendine" denilebilir.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.