Mirası reddetmek kolay mı?

A -
A +

Türkiye'de kamu kesiminin ağırlığı, bileşimi ve yapılanması bir miras niteliğinde. Söylem farklı olsa da, eylem değişmemiş. Ne olmuş? İktidarlar, mirası birbirine devretmişler. Hiçbir iktidar üzerinde oturduğu mirası reddetmemiş. Daha doğru bir ifade ile, mirası reddetme yürekliliğinin doğuracağı siyasi maliyeti göze alamamış, bindiği dalı kesmemiş! Ülkemizde, olması gereken yerde "hiç" olmayan, olmaması gereken yerde "çok" olan bir kamu kesimi boy gösteriyor. Kamu kesimi denilen mevcut yapılanma, artık taşınamaz duruma gelmiş, su kaynatmaya başlamış. Değiştirilmesi son derece güç olan böyle bir yapılanmanın çok temel bir sebebi var; o da, popülizmin merkez siyasete taşınması. Türkiye'de yazılı olmayan toplumsal sözleşme, sistematik bir biçimde popülizmi iktidar yapmış. Sandıktan sürekli olarak popülizm çıkmış. Ne var ki, aynı toplumsal sözleşme, giderek genişleyen kamu kesimi borçlanma gereği, sürdürülmeyen borç dinamiği, çöken bir banka sistemi ve kriz olarak dibe vurmuş. Gelişmiş kapitalist ülkelerde de popülist politikacılar boy gösterebiliyor; fakat iktidara gelemiyor. Popülizmi merkez siyasete taşımak mümkün olmuyor. Söz konusu ülkelerde egemen olan toplumsal sözleşme, böyle bir aldatmaya imkan vermiyor. Küresel, kamusal ve özel İster beğenelim, ister beğenmeyelim küreselleşmenin dayattığı bir çıplak gerçek var; ulus devletler, "kamusal" alan ile "özel" alan arasındaki çizgiyi özgür iradeleri ile kolay bir biçimde çekemiyor. Bir ulusal ekonomi, küreselleşmenin gereklerini dikkate almaksızın, piyasa ekonomisini ve kamu kesimini yapılandıramıyor. Bir başka deyişle, "piyasa" ve "devlet" ilişkileri, siyasi iradenin rahatlıkla tasarrufta bulabilecekleri bir alan olmaktan çıkıyor. İktidarda kim olursa olsun, hiçbir şey fark etmiyor. Müdahale olarak tanımladığımız sürecin amaçları ve araçları "kamusal" "yarı kamusal" ve "özel" olan arasındaki sınırı çiziyor. Çağımızda şirketler de, sadece piyasa göstergelerine göre politika belirleyemiyor; kamusal düzenlemelerin mevcut durumu ve gelecekte alacağı şekle bağlı olarak politika belirlemek durumunda kalıyor. Yanlış soruya, doğru cevap! Sık sık gündeme getirilen "piyasa mı" "devlet mi" sorusu, yanlış bir soru. Dolayısıyla "yanlış" sorulara verilen "doğru" cevaplar bizi bir yere götürmüyor, sadece gerçek sorunun gizlenmesine yardım ediyor. Sorunun doğrusu, "Nasıl bir piyasa?" "Nasıl bir kamu kesimi?" dir. Lâfı fazla uzatmayalım, önümüzde değiştirilmeyi bekleyen yozlaşmış bir sistem var. Kamu kesiminin rolünün yeniden tanımlanması, sadece ekonomik sistemin daha etkin bir şekilde çalışmasını sağlamak açısından değil, siyasetin bir rant paylaştırma aracı olmaktan çıkarılması için de gerekli. Böylece siyaset, popülizmden ve "müşteri haklıdır" felsefesinden arındırılmış olur. Çökmeye yüz tutmuş eskinin yerine, sürdürülebilir bir yeni ikame edilemiyorsa, o zaman, eskiye meşruiyet kazandırılır; mümkün olan diğer reform seçeneklerinin de önü kesilir. Egemen olan yozlaşmadan beslenenler haklı çıkmış gibi olurlar.. Sonrası, malûm...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.