"Mümtaz'ı okudun mu?"

A -
A +

Hani, "Hiç unutmam..." diye başlayan askerlik hatıraları vardır ya, benimki de öyle, ama askerlik değil, asistanlık hatırası. Yıl 1982, aylardan ağustos... Profesör Halil Nadaroğlu ile birlikte Sirkeci'den vapura bindik, Burgazada'ya gidiyoruz. Halil Bey, kitabını yeni baskıya hazırlıyor; bendeniz de, tashih ve indeks gibi bazı teknik işlerde yardımcı oluyorum. Vapurun üst katında bir yer bulup oturuyoruz. Hoca, matbaadan aldığımız basılmış formaları okumaya başlıyor. Bir süre sonra, elindekileri aniden bırakıyor ve bana dönerek soruyor: -Mümtaz'ı (Mümtaz Soysal) okudun mu? "Okumadım" deyince, kaşlarını çatarak, çantasından aceleyle çıkardığı gazeteyi uzatıyor ve ilave ediyor: -Aaa, olmadı, mutlaka oku! Mümtaz'ı zaman zaman ne kadar eleştirdiğimi bilirsin, ama bu harika bir yazı. Telefon açıp, kendisini tebrik edeceğim. Yüksek sesle oku, müzakere edelim. Yazıyı okudum okumasına, ama doğrusu o tarihte, söz konusu makalenin pek zevkine varamamıştım. Vapurun ilk durağı olan Kınalıada'ya kadar, makaleyi tartıştık. Bizim nesil, "Soğuk Savaş'ın narkozu" ile büyüdüğü için, galiba ayılmak pek kolay olmuyordu . Burada ilginç bir ayrıntıyı aktarmak istiyorum. Hoca, bir ara duraklamış ve şöyle demişti: -Azizim, Abdi (İpekçi) sağ olsaydı, bu yazıdan müthiş keyif alırdı. Yıllar sonra, Mümtaz Hoca'nın makalelerini topladığı bir kitapta, aynı yazıya rastladım. İki hafta önce, kütüphanemi karıştırırken bir kere daha okudum. Kendini unutmak... Sabrınızı taşırmadan, bazı bölümleri dikkatinize sunuyorum: "Anayasa yapanlar, kendileri falanca konuyu öyle görüyorlar diye, o görüşü anayasaya yansıtmakla, toplumun da öyle göreceğini, öyle davranacağını sanırlar. Oysa, toplumun görüşünü ve davranışını etkileyen etmenler başkadır ve aslında konunun anayasaya öyle girmiş olmasından dolayı fazla bir şey değişmiş olmaz. Bu hata, 1961'de işlendi ve toplum, anayasayla, kendi içindeki siyasal güçlerin erişebileceği düzeyin üstüne çekilmek istendi. Şimdi de, aynı toplum, kendi dinamiğiyle vardığı noktanın gerisinde tutulmak isteniyor. Anayasa yapıcısından beklenen en büyük erdem, kendini unutup toplumun dinamiğini yakalayabilmektir."(*) Aşağılarda yaşanmayan, yukarılarda konuşulur... Mümtaz Hoca, 1982'de kaleme aldığı başka yazılarında da veciz tespitlerde bulunuyordu: "Seller önünde yıkılabilecek duvarlar örmek yerine, akan sular için akıllıca kanallar açmak, anayasacılık alfabesinin ilk harflerinden biridir."(**) "Gerçeklerin gerisinde kalmış bir vesayet anlayışını yeniden diriltmeye kalkmak, Türkiye'de henüz yeni yeni yaşanmaya başlamış bir demokrasi deneyimini kaynağında kurutmak demektir. Çünkü, demokrasi konuşulan değil, yaşanan bir yönetim biçimidir. Yaşanması da, beş yılda bir sandık başına giderek değil, yakın çevremizdeki günlük işlerin yönetimine katılmakla olur. Aşağılarda yaşanmayan bir demokrasi, yukarılarda ancak konuşulur."(***) Ne dersiniz? Biz, hâlâ konuşuyor muyuz? *** 12 Eylül 1980 hukukunun egemen olduğu yıllarda kaleme alınan satırlar, maalesef bugün de çok anlamlı görünüyor. Türkiye'nin saçma sapan gündemiyle birlikte giderek ağırlaşan sisli ve puslu hava, bendenizi geçmişe götürdü ve bunları hatırlattı. Sürç-ü lisan ettikse, hoş görüle... *** (*)Mümtaz Soysal, Kendini Unutabilmek, Milliyet 25 Ağustos 1982 (**)Mümtaz Soysal, Elif Ba, Milliyet 3 Ağustos 1982 (***)Mümtaz Soysal, Demokrasiyi Yaşamak, Milliyet, 10 Ağustos 1982

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.