2012'de de böyle olmuştu. "Gaz mı, fren mi" tartışması, yeniden gündeme oturdu. Her nedense, dönüp dolaşıp, hep aynı noktaya kilitleniyoruz. Özetlemek gerekirse, Merkez Bankası (MB), büyümenin önünde engel oluşturan bir "takoz" olarak takdim ediliyor. Bu kapsamda, MB'ye yönelik temelsiz serzenişler sürüyor. Peki, MB, ne yapmalı? Anlaşıldığı kadarıyla.. -Ayağını gaz pedalından çekmemeli. "Bu değirmenin suyu nereden geliyor? Böyle geldi, ama böyle gider mi?" gibisinden kılçıklı soruların cevabını aramamalı. -"Büyümenin finansmanıyla ve finansal istikrara ilişkin göstergelerle" hiç ilgilenmemeli. -Bankacılık sektörünün barındırdığı finansal risklere ve kredilerin coşmasına kayıtsız kalmalı. *** Bir başka deyişle: -Dış finansmanın seyri, cari açığımızı finanse edenlerin portföy ve vade tercihleri, muhtemel dış şoklar ve bu şoklara karşı geliştirilebilecek refleksler konusunda kafa yormamalı. -Görülen lüzum üzerine, "Finansal kırılganlık, hızlı büyümenin katlanılması gereken bir bedelidir" diyebilmeli. *** İş âleminin seçkin temsilcileri ile sık sık toplantılar yapmalı, nasıl bir politika izlemesi gerektiği konusunda onlara danışmalı. Katılımcı bir para ve kur politikasıyla, demokrasiye de katkıda bulunmalı. Öyle bir kur politikası benimsemeli ki: -Bu kur politikasından, ihracatçı, ithalatçı, ithalatı da olan ihracatçı, döviz kredisi kullanan sanayici ve iş adamı da dahil olmak üzere, herkes ama herkes memnun olmalı. Dahası.. -Kısa vadeli sermaye hareketlerini yasaklamalı, hem döviz kurunu hem de faiz oranlarını, mükemmelen kontrol etmeli; ülkeyi soydurmamalı. *** Netice itibariyle.. -MB, gelişmekte olan bir ülkede, özerk bir para otoritesi olarak çalışamayacağının bilincinde olmalı. Popülist politikalarla iyi geçinmeli, Don Kişot olmamalı. Yani.. Yanisi şu: -Davul, MB'nin sırtında, tokmak başkalarında olmalı. Vatana ve millete hayırlı olsun!