Ne dediler?

A -
A +

Geldiler, konuştular, yediler, içtiler ve gittiler. Kendimizi görücüye çıkmış gibi hissettik. Türkiye, onlar için hiç keşfedilmemiş, keşfedilmeyi bekleyen bir lezzet değildi. Hiçbir zaman da öyle olmadı. Medyanın yakıştırması ile ifade edecek olursak, CEO'lardan bahsediyorum. CEO'lara, "Ne yaparsak, yatırım yaparsınız?" gibi bazı tuhaf sorular yönelttik. Onlar da, her zaman olduğu gibi, ulusal gururumuzu okşayan klasik ve bayat komplimanlarla yetindiler. İş âleminin hukukşinas temsilcileri, verilen cevapları şöyle tercüme etti: "Adamlar, hukuk istiyor kardeşim, hukuk! Ne kadar hukuk, o kadar direkt yabancı sermaye!" Oyunun kurallarının açık bir biçimde belirlenmesi, oyunun yarısında kuralların değişmemesi, hakemin boş kaleye şut çekmemesi bakımından hukuk, elbette çok önemli ve son derece gerekli. Ne var ki, yabancı sermayenin etobur bölümü hukuktan pek fazla hoşlanmıyor. Kapitalizmin tarihi, bu yargıyı doğrulayan sayısız tecrübe ile dolu. Yabancı sermayeyi hukuk aşığı olarak takdim edenleri, "piyasa ve rekabet düşmanı kapitalizm" diye bilinen bir kavram ile de tanıştırmak lazım. Dünyaya şöyle bir bakalım ve soralım: Başta, Latin Amerika ve Orta Doğu ülkeleri olmak üzere, Uzak Doğu ülkelerinde Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra kurulan cumhuriyetlerde, Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle birlikte, eski Doğu Avrupa ülkelerinde boy gösteren yabancı sermaye ve özellikle de bazı Çok Uluslu Şirketler (ÇUŞ), söz konusu ülkelere hukukun üstünlüğü sebebiyle mi rampa ettiler? Petrol ağırlıklı olmak üzere enerji piyasalarında dolaşan sermaye ve ÇUŞ yapılanması ne kadar hukuka uygun? Bugünkü Irak'ta ve Afganistan'da yatırım yapmak isteyen şirketleri hangi hukuk, kimin hukuku karşılıyor? Mahut ÇUŞ'ların hukuk skandalları medyaya sık sık malzeme olmadı mı? Geçmişte bir dizi ÇUŞ'un Latin Amerika ülkelerinde otoriter ve antidemokratik rejimlerle kurdukları organik ilişkiler, darbe destekçiliğine kadar varmış, bazı ülkelerde "cürm-ü meşhut" (flagrante delicto) olmuşlardı. Yaşanan olaylar, bilimsel makalelere, romanlara, filmlere konu oldu. Bazıları, yüksek lisans ve doktora programlarının "Büyüme ve kalkınmanın ekonomi politiği" derslerinde "örnek olay" olarak anlatıldı. Ne yapmamız gerekiyor? Bütün bunlar bir yana, uluslararası sermaye Türkiye'ye şunu söylüyor: * Kıbrıs problemini halledin, AB'den tarih alın. * Büyük Orta Doğu Projesi'nde size biçilen role ne kadar hazırsınız? * Böyle kapsamlı bir proje içinde size düşen rol ve misyon, uluslararası iş bölümünde ülkenizin yerini değiştirecek. Buna, hazırlıklı mısınız? * Makro ekonomik istikrarı kalıcı bir biçimde sağlayın. Kopenhag ve Maastricht Kriterleri'ne uyum sağlamak konusundaki gayretlerinizi sürdürün. * Özerk kurullarınızın yetkilerini ve kapsamını genişletin. * Ülkenizin uluslararası alanda rekabet avantajına sahip olduğu sektörleri belirleyin. * Rekabetçi sektörlerinizin önünde duran tehditleri ve fırsatları sürekli olarak izleyin. Yukarıdaki tavsiyelere ve yönlendirmelere pek yabancı sayılmayız, ama "Kim yapacak? Nasıl yapacak?" sorusunun cevabını bulmakta zorlanıyoruz. Kim bilir, belki de bize bir taşeron buluverirler. Neden olmasın?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.