Değer kaybetse bir dert, değer kazansa başka bir dert. Yok mu bunun ortası? YTL'den bahsediyorum. Şimdiye kadar, hiçbir kur rejimi bize yaranamadı. Sıkıntıya girince, Merkez Bankası'nı (MB) sanık sandalyesine oturtuyor; kur rejimini sorguluyoruz. Sonuç mu? Sonuç belli: - Sanıkların idamına, şahitlerin bilahare dinlenmesine... *** MB, "kutsal inek" değildir; elbette eleştirilebilir. Ne var ki, "eleştiri" başkadır; "linç" ve "yargısız infaz" bambaşkadır. Farkında mısınız? Birileri, MB'yi linç ediyor. Tevessül edenleri ve azmettirenleri hayretle izliyorum. Tamam, sanayici ve ihracatçı, YTL bazında gerçekleşen maliyet artışlarını fiyatlarına yansıtmakta ve küresel alanda rekabet etmekte güçlük çekiyor. Peki, MB'nin yakasına yapışarak, çözümü yanlış yerde aramanın kime ne faydası var? Yeri gelmişken, bir hususun altını çizelim. İş âleminin elitleri, "neyi, nasıl ve kimden!" isteyeceklerini çok iyi biliyor. Bir diğer bölümü ise, "bahçede kaybettiği yüzüğü, samanlıkta arıyor" ve bulamıyor. Yani... Yanisi şu: MB'nin "bir taşla iki ya da üç kuş" vurmasını istiyor. Bunun için de, kısa vadeli faiz oranlarının paraşütsüz bir biçimde düşmesini bekliyor. Mümkün mü? Keşke mümkün olsaydı. Ne gariptir ki, "Faiz düşsün, kur yükselsin, üretim ve ihracat artsın" diyenler, aslında "enflasyon kadar, kur artışı" özlüyorlar. Dolayısıyla, geçmişte olduğu gibi ekonomiyi "...enflasyon-kur artışı-enflasyon..." kısır döngüsüne sokarak, faiz artışına zemin hazırlayacaklarını anlamak istemiyorlar. > Zorlayarak düşmez.. Reel faizin yüksek olduğunu, başta MB olmak üzere herkes kabul ediyor; ama faizler "emir ve kumanda zinciri" ile düşürülemiyor. Bakınız, MB ne diyor: "Bugün nominal ve reel faizler yüksek düzeydedir." Devam ediyor: "Ancak, kısa vadeli faiz oranlarını ekonomik temellerden ve politika taahhütlerinden bağımsız bir biçimde farklı amaçlarla değiştirerek, borçlanma faizleri başta olmak üzere, faizler genel düzeyini kalıcı bir biçimde etkilemek mümkün değildir. Geçmiş, bunun örnekleri ile doludur." Daha önce de vurgulamıştık. Yüksek reel faizi, sadece Mayıs-Haziran 2006 türbülansına bağlamak, 2007 boyunca yaşadığımız ve halen devam eden iç ve dış şokları hesaba katmamak eksik bir değerlendirme olur. Özetlemek gerekirse, yüksek faizin gerisinde: * Geçmişe yönelik fiyatlama davranışının kırılamaması ve direnen enflasyon * Kamu borçlanmasına ilişkin dinamikler * Küresel likiditede ortaya çıkan savrulmalar * Yapısal reformlara ilişkin aksamalar * İç ve dış politik riskler var. Mükemmel, fakat imkânsız! Gelelim işin esasına... "Merkez Bankası miyop", "büyüme hormonlu", "enflasyon hedefi uçuk" diye esip savuranlardan; * fiyat istikrarını tehdit etmeyen, * ekonomiyi "sıcak para" ile değil "soğuk para!" ile hormonsuz büyüten, * üretimi, ihracatı ve istihdamı artıran, büyümeyi cebe yansıtan, * cari açığı tırmandırmayan, * borç dinamiklerini bozmayan, alternatif program bekliyoruz. *** MB'nin özerkliğinin korunması ve zedelenmemesi çok önemlidir. Özerklik, bir "yetki ve sorumluluk" paylaşımıdır. MB'nin itibarı, ülkenin itibarıdır. Faizi düşürebilmenin ön şartı, MB'nin "yasal özerkliği" ile "fiili özerkliği" arasında fark olmamasıdır. *** "Mükemmel" fakat "imkânsız" çözümlerden kaçınmaları dileğiyle, "tüm dalgalı kur mağdurlarına", kolay gelsin diyoruz. Aman ha!