Paniklemeyelim!

A -
A +

Bu dünyada yalnız yaşamıyoruz. Küresel bir sarsıntı, bizim sınırlarımıza gelince "zınk!" diye durmuyor. Karşılıklı etkileşim ve bağımlılık, hemen her alanda nefesini hissettiriyor. *** Yıl 2001. Ankara, kriz üretme konusundaki engin tecrübesini, bir kere daha konuşturmuş ve ekonomi yere çakılmış. Altı sıfırlı TL, dalgalanmaya bırakılmış. Şubat ayının sonlarına doğru, Reuters mahreçli bir habere göre, dönemin IMF Direktörü Horst Köhler (Halen Almanya'nın Cumhurbaşkanıdır) Afrika'nın dertlerinin tartışılacağı bir toplantıya katılmak için Tanzanya'ya gidiyor. Uçaktan inince, etrafını gazeteciler sarıyor. Gazeteciler, Afrika ile pek fazla ilgilenmiyor. Onların derdi başka. Bir tanesi, nefes nefese soruyor: -Sayın Köhler, Türkiye'deki kriz ve TL'nin dalgalanmaya bırakılması, Arjantin'i nasıl etkiler? Köhler, "Yorum yok!" tarzında, kaçamak ve diplomatik bir cevapla, vaziyeti idare ediyor. Hancı ve yolcu... Geçen hafta yaşanan türbülans, bir dizi yorumu ve hezeyanı beraberinde getirdi. Kambiyo serbestisini benimseyen bir ekonomide, olup biteni normal karşılamak gerekiyor. Biz "hancı", kısa vadeli yabancı sermaye "yolcu" olduğu sürece, böylesi sarsıntıları hazmetmek durumundayız. Piyasalar, enformasyon kirliliğinin çok yoğun olduğu ortamlardır. Piyasa oyuncuları, hikâye yazma ve anlatma konusunda müthiş bir beceri sergilerler. Unutmayalım ki, tezkere krizinin yaşandığı 2003 yılında, çiçeği burnunda Hükümet'e ömür biçiliyordu. Başta borç dinamikleri ve enflasyon olmak üzere tüm makroekonomik dengeler, bir dizi kırılganlığı barındırıyordu. Krizin kaprisi Kriz nasıl oluşuyor? Sistematik hatalar, krizin tohumlarını ekiyor, olgunlaştırıyor; arızi hatalar, krizin fünyesini çekiyor ve patlatıyor. -Şubat 2001 krizinin altyapısını oluşturan türden sistematik hatalar, şimdi de söz konusu mu? -Kesinlikle hayır! Dolayısıyla, "döviz, faiz ve borsa" üçgeninde cereyan eden dalgalanmayı, yaklaşan bir krizin ayak sesleri olarak takdim edenlerin, bir kez daha yanılacaklarını tahmin ediyorum. Dalgalı kur rejiminde, YTL'nin değer kazanması ne kadar normal ise, değer kaybetmesi de o kadar normaldir. Vaktiyle, taşınamayacak riskleri barındıran bir finansal sistem ile nefes almaya çalışıyorduk. Sistemi, deprem dalgalarının şiddetini ve hasarını artıran çürük bir zemine benzetiyorduk. Şimdi ise, finansal zeminin, iç ve dış şoklara eskisinden çok daha dirençli olduğunu bir dizi tecrübe ile biliyoruz. IMF ve AB diye tanımladığımız iki kritik çıpamız var. İstikrar programı, yapısal reformlardan sapmadan, hedeflerini tutturdukça ve Türkiye'nin AB perspektifinde radikal bir savrulma yaşanmadıkça, "Taş da düşmez, ayı da çıkmaz!" Küresel likiditede ortaya çıkan dalgalanmalar, FED'in faiz kararları, Dolar/Euro paritesinin seyri, başta petrol olmak üzere, ham madde fiyatlarındaki artışlar, global enflasyon endişeleri, merkez bankalarının rezerv tercihlerinde ortaya çıkan değişiklikler, Orta Doğu kaynaklı muhtemel dış şoklar gibi bir dizi değişkenle birlikte yaşamak zorundayız. Diğer taraftan, Cumhurbaşkanı seçimine endeksli öncü sarsıntılar, erken seçime yönelik spekülasyonlar ve iç siyasete ilişkin bayat tartışmalar, gündeme egemen olacak gibi görünüyor. *** Velhasıl... Yabancıların gözlüğüyle bakıldığında,"riskli" ya da "kırılgan iyileşme" damgasını haklı kılabilecek gerilimlerden uzaklaşmamız gerekiyor. Başka çare var mı?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.