"Para, kendi kendini yönetemez; yönetilmelidir." İktisat kitapları, böyle diyor ama parayı yönetmek kolay değil. Ülkemizde, paranın yönetiminden Merkez Bankası (MB) sorumlu. MB, araçlarını seçmekte özerk. Özerkliğin çerçevesini, "saydamlık ve hesap verme sorumluluğu" diye tanımlanan iki ilke çiziyor. Böylece, özerkliğin bir "yetki ve sorumluluk" paylaşımı olduğu, çok net bir biçimde ortaya çıkıyor. Geçmişte böyle miydi? Hayır! Vaktiyle MB'nin para politikasını, kamu açıklarının finansmanı belirliyordu. Uygulanan para politikası, bir bakıma, hükümetlerin maliye politikasının baskısı altında oluşuyordu. MB'nin, kamu açıklarının doğurduğu enflasyonist baskıyı, fiilen tescil etmekten başka bir alternatifi yoktu. Diğer taraftan, Hazineye açılan kısa vadeli avans ve Hazine gibi kullanılarak göreve zararlarıyla çökertilen kamu bankaları, popülist siyasetin finansmanına odaklanan köşe taşlarıydı. Size, "Para Kurulu" yakışır! 2000 yılı başında uygulamaya konulan istikrar programından önce, bir kısım IMF teknisyeni de dahil olmak üzere, bazı yerli ve yabancı iktisatçılar, "Size, Para Kurulu yakışır" dediler. Enflasyona ilişkin kötü sicilimiz ve özerk bir yapılanmayı beceremeyeceğimize dair kesin yargılar, bu teklifi, gündeme taşıdı. Katı bir sabit kur rejimi olan bu sistemde, para otoritesinin bilançosunun aktifinde, sadece "dış varlıklar" bulunuyor; bilançonun aktifinde, hazineye, kamuya, özel sektöre açılan kredilerden oluşan "iç varlıklar" yer almıyor. Bir başka deyişle, bu sistem, popülizme kredi açamayan bir diyet rejimi. Para Kurulu, ülkenin para politikasına "kredibilite" sağlamak amacıyla uygulanıyor. Söz konusu rejim, genellikle merkez bankası özerkliğinin bir türlü gerçekleştirilemediği, yüksek kronik enflasyonlu ülkelere öneriliyor. Hatırlanacağı gibi, 2000 yılı itibariyle ülkemizde uygulamaya konulan döviz kuru çıpası ve net iç varlıkları sınırlayan para politikası bir yönü itibariyle, Para Kurulu'na benziyordu. Sistem, Kasım 2000 fırtınasıyla sarsıldı; Şubat 2001 kriziyle çöktü. Daha sonra, Derviş geldi. "Dalgalı kur ve Derviş" ekonominin iki vazgeçilmez şok emicisi ya da amortisörü olarak görev üstlendiler. Şimdi, Derviş yok; dalgalı kur ile devam ediyoruz. Özerk bir merkez bankası, Para Kurulu'nun yapabildiği her şeyi yapabiliyor. Ne var ki, Para Kurulu, bir merkez bankasının çantasında bulunan araçların tamamını kullanamıyor; mesela bir likidite krizi patladığında, merkez bankasının devreye sokabildiği müdahaleleri gerçekleştiremiyor. Bir ülkede "Para Kurulu" oluşturmak için harekete geçebilen siyasi irade, özerk bir merkez bankası oluşturmak ve o özerkliği korumak için de harekete geçebilir. Dolayısıyla, Para Kurulu yerine, özerk bir merkez bankası, daha itibarlı ve daha fonksiyonel bir yapılanma olarak gözüküyor. Rota belli... Yeni yönetim ne yapacak? MB, uygulanmakta olan istikrar programı ve Serdengeçti döneminde piyasalara açıklanan "enflasyon hedeflemesi" ile rotasını çizmiş durumda. Banka'nın rotasından sapmaması için, mali disiplinden hiçbir şekilde taviz verilmemesi gerekiyor. Bir kere daha soralım: Fiyat istikrarını hançerleyerek; istihdam sağlamak, gelir dağılımını düzeltmek mümkün mü? Dünya üzerinde fiyat istikrarını telef ederek, sürdürülebilir büyüme ve kalkınma yörüngesine girebilmiş bir tane ülke var mı? Bilen varsa, söylesin.