Yıl 2002, aylardan Kasım... AK Parti, iktidara gelmiş. 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, seçim sonuçlarını yorumluyor. Tecrübe konuşuyor: -Bu gücü fevkalade önemsiyorum. Bu rüzgâr, çok baca uçurur! Devam ediyor ve uyarıyor: -Güce sahip olmak kadar, sahip olduğunuz gücü yerinde kullanabilmek de önemlidir. *** Eğri oturalım, doğru konuşalım. AK Parti'yi iktidara taşıyan rüzgâr, vaktiyle Süleyman Demirel'i de tek başına iktidara taşımıştı. Ne var ki, bir başka rüzgâr, Demirel'in temsil ettiği siyasi hareketin bacasını iki defa uçurmuştu. Peki, bacaları uçuran rüzgâr neyin nesiydi? 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinin "devrik" (overthrown) Başbakanı ve 9. Cumhurbaşkanımız'a göre, durum şöyleymiş: İttihat ve Terakki Fırkası'ndan miras kalan, iki tane kriterimiz varmış: -Bir tanesi, "hufre-i inkıraz" (uçurumun kenarına gelme endişesi), diğeri "pençe-i izmihlal" (çöküşün pençesine düşme korkusu) -Bu kriterler devreye girdiğinde.. -Bacalar uçuyormuş! Bu kadar basit mi? Evet, görüntü böyle; ama gerçek çok farklı. *** Daha önce de yazmıştık. Bir emekli büyükelçiden dinlemiştim. Türkiye'yi yönetenler, zaman zaman bir labirente hapsedildiklerini düşünürlermiş. Labirentten çıkış için atılan bazı adımların, yeni bir labirente girmekle sonuçlandığını, hayret ve dehşetle idrak ederlermiş. Sonuç olarak, labirente uyum sağlamaktan başka çare olmadığını düşünürlermiş. Emekli diplomat, Türkiye'de hüküm süren siyasetin; bir kısmının "kayıt içi", bir kısmının "kayıt dışı" olduğunu ifade etmişti."Kayıt dışı" siyasetin, "kayıt içi" olanı belirlediğini vurgulamıştı. "Kayıt dışı siyaset" kavramını, bir mayına basmamak gibi bir refleks ile kullanmadığını özellikle belirttikten sonra, şöyle demişti: -"Kayıt dışı siyaset" çok büyük ölçüde, dış politik gelişmeler tarafından belirlenir; misyonunu bitirdikten sonra tasfiye edilir. Vaziyet, böyleymiş... Bizim coğrafyamızda, işler böyle yürüyormuş. Yorum, sizin! *** Adam, hayvanat bahçesine gitmiş. Bir kaplanın, kafesinde, bir kuzu ile birlikte oynadığını görmüş. Görevliye sormuş: - Kaplanla kuzu nasıl oluyor da, aynı kafeste duruyor? Cevap, diplomasi kokuyor: - Bu, "Barış içinde birlikte yaşama" anlayışının güzel bir örneği. Şimdi bütün dünya, bu anlayışı benimsiyor. Adam şaşırmış: - Vay canına, dünya amma da değişmiş.. Görevli, açıklamasına devam etmiş: -Yalnız biraz pahalı oluyor. Her gün, yeni bir kuzu koymak zorunda kalıyoruz!