Merhum Sakıp Sabancı, bir kriz ortamında, "üç koyduk, bir aldık" gibisinden bir lâf etmişti. Aslında tam olarak öyle dememişti, ama ârif olan anlar! Sabancı ne demek istemişti? Kasım 2002 seçimleri öncesinde, Sabancı'nın tepkisine yol açan manzara, ana hatlarıyla şöyleydi: * Milli gelir hedeflendiği oranda artmadı. 1994, 1999 ve 2001 yıllarında 'küçüldük' yani 'negatif büyüdük.' Tasarruflar ve yatırımlar, sürekli olarak geriledi. * Büyüdüğümüz yıllarda, 'yüksek iç talep' ve 'spekülatif dış kaynak' girişine son derece duyarlı, istikrarsız bir büyümeyi yüksek enflasyon ile birlikte götürmeye çalıştık. İç ve dış borç yükü, çevrilemez düzeylere ulaştı. * Fizik kapitalin (üretenlerin) vermediği verimi, finans kapitale verdik. Böylece, sadece içeride haksız bir transfer gerçekleştirmekle kalmayıp, dışarıya da kaynak aktardık. * Sanayi şirketlerinin bilançolarını faaliyet dışı kârlarla ve faaliyet zararlarıyla süsledik. Sanayi şirketleri, kendi faaliyetlerinden zarar ederken, çarpık mali sistemin sunduğu faaliyet dışı kârlarla idare etmeye başladı. * Esasen yetersiz olan tasarruflara iç borçlanma araçlarıyla yüksek reel faizlerle ve giderek kısalan vadelerle el konuldu. * Finans kesimi reel kesime kaynak aktarmak şöyle dursun, reel kesimin kaynakları da iç borçlanmanın cazibe alanına girdi. * Bankası da olan reel kesimin bir bölümü zararlarını topladıkları mevduat ile finanse etmeye devam ettiler. Dünya dolandırıcılık tarihine, 'Ponzi tipi dolandırıcılık' olarak geçen kurnazlığın, ilginç örnekleri verildi. * İMKB, 'tavan üzerine tavan' mı çekti, yoksa 'balon üzerine balon' mu çekti, doğrusu pek anlayamadık. * Bazı kelepir bankalarımızı sattık. Banka sektörümüzde önemli sayılabilecek yabancı yatırımcı göremedik. * Vergi gelirlerinin tamamını yutan faiz kamburu, yükselen reel faizler, kısalan borçlanma vadeleri ve müflis bir kamu maliyesi ile tanıştık * Yatırımları daralan ve büyümeyi unutan bir ekonomi, çok yüksek reel faizleri ödemeye devam etti. * Mali sistemin en büyük aktörü olan banka sektörümüzün bilançoları geleceğe yönelik olarak umut vermemeye başladı. Kamu bankalarını özelleştirelim derken, özel bankaların bir bölümü Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredilirken, diğerleri de devlet desteği ile ayakta durabilir hale geldi. 22 tane bankaya el konuldu. * Mali sistemin omurgasını oluşturan banka sisteminin almış olduğu riskler (faiz riski, likidite riski, ve kur riski), kriz ortamında realize edildi. Esasen sermaye yetersizliği içinde kıvranan özel bankalar ve kamu bankaları, batık kredilerin de etkisiyle sermayelerini eritmeye devam ettiler. Bankaların temel finansal rasyoları, uluslararası standartların çok gerisine düştü. Sonuç olarak... 1989'dan sonra kısa vadeli spekülatif sermaye hareketlerinin gölgesinde (ve şantajı altında!), müflis bir kamu maliyesinin refakatinde, sığ bir mali sistem ve kronik enflasyon ile yürütmeye çalıştığımız sermaye birikimi modeli çöktü. Makyaj döküldü, ama bir türlü kabullenemedik. Ülke, tam anlamıyla tefeciye düşmüş basiretsiz bir tüccar görüntüsü verdi. İşte bu tablo, Sabancı'yı isyan ettirmişti. ..... Kendisine rahmet; ailesine, yakınlarına ve Sabancı camiasına başsağlığı dilerim...