Hayretle ve dehşetle izliyorum. Helikopterler uçuşuyor. Çok önemli ve çok stratejik(!) bir açıklama yapılıyor: -Metrekareye şu kadar yağmur düştü... Haliyle, vatandaş olarak tenevvür ediyorum. İlgililer, TV'de konuşuyor. Açıklamalara kulak kabarttığımda, "dakika başına bol miktarda palavra" isabet ettiğine tanık oluyorum. Aslında, olup biten son derece normal. Tarih tekerrür ediyor. Sistem, bütünü itibariyle "örgütlenmiş sorumsuzluk" formunda yapılandırıldığı için, palavracıların manevra alanı genişliyor. Ne mi oluyor? -Yağmur İstanbul'a, liderler birbirine çakıyor. Boş lâfların hedefi belli: -Kentin karizması çizildi, aman bizimki çizilmesin! Bu arada, "ilgili fakat sorumsuz" zevatın yakın çevresini oluşturan "yağcı taifesi" boş durmuyor, moral veriyor: -Efendim, ne de güzel çaktınız! *** Yağcılık, ince sanat. Lideri öksürdüğünde, "Efendim, ne kadar güzel öksürüyorsunuz!" diye mukabele edenleri de biliriz. Muvazzaf yağcılık öyle bir illettir ki, aksırma, esneme ve yellenme de dahil olmak üzere, liderin tüm fizyolojik fonksiyonlarına mukayyet olmayı zorunlu kılar. Bunların tamamı, mikro yağcılık kapsamında değerlendirilebilir ve bir ölçüde hoş görülebilir. *** Ne var ki, yağcılığın makrosu, mikrosuna hiç benzemiyor. Popülizmin, yani makro yağcılığın bize has versiyonu, her zaman olduğu gibi "halk dalkavukluğu" ya da "halk yağcılığı" kostümüyle göz kırpıyor. Popülizm, bir bakıma, "süte su katmak" demek. Süte fesat karıştırmak, az gelişmiş tarım toplumlarının önde gelen kurnazlıklarından. Özetlemek gerekirse.. Söz konusu kurnazlık, bir hayli evrim geçirerek, ülkenin bir çok kentinde imar ve rant kepazeliğiyle arz-ı endam ediyor. Bundan sonra mı? Suya ve süte saygıyı bir toplumsal sözleşmeye dönüştürmek, metropolleri yamyamlardan kurtarmak, kolay değil. Sizi bilemem, ama bendeniz fevkalade karamsarım. Bizim gibi ülkelerde demokrasi, çok su kaldıran bir ayranı çağrıştırıyor. İstanbul mu? -Bu Şehr-i İstanbul, daha çoook su götürür! *** Merak ediyorum. İstanbul'u kemiren imar rezaletleri, Yahya Kemal'e ilham verir miydi acaba? Kimbilir, belki de şöyle başlardı: Sana dün bir helikopterden baktım, aziz İstanbul! Görmedim, parsellenmedik ve talan edilmedik, hiçbir yer..