Tebrikler! 29 Ekim etkinliklerini, sembollerin tokuşturulduğu bir arenaya dönüştürdünüz. Ayrıştınız, ayrıştırdınız. Bir kere daha, kazanılmaya değmeyecek zaferlere imza attınız. Sizinle ne kadar iftihar etsek azdır. İyi ki varsınız! Aslında, ne olduğu son derece açık. Siyasilerimiz, fırsatları kaçırmıyor. "Ankara Fantezileri" diyebileceğimiz takıntılar, birbiri ardına nüksediyor. Ankara, gladyatörlerin kapıştığı, daha doğrusu kapıştırıldığı bir arenayı andırıyor. "İlkesizlik ve belirsizlik" diyebileceğimiz o meş'um illet, ülkeyi kemirmeye devam ediyor. Şablon değişmiyor: -Bir tarafta vatan hainleri, diğer tarafta vatanperverler.. Bize düşen nedir? -Önünüze konulan kırmızı şala kafa atmak, yeterlidir. Şalı tutanı araştırmak, kesinlikle yasaktır. *** Netice itibariyle.. Bir türlü çözemediğimiz müzmin denklem, göz kırpıyor: -Bu ülkeyi nasıl sevmeli? Ülke sevgisi, denklemlere indirgenebilir mi? Zurnanın zırt dediği yer de burası zaten. Acaba diyorum, bu denklem, bir başka kavganın yansıması ya da maskesi olmasın. Tuzaklarla dolu bir soruya cevap vermek yerine, isterseniz tersinden soralım: -Bu ülkeyi nasıl sevmemeli? "Çobanın ahmağı, sürüye kurt getirir" derler. Sürüye kurt getirerek, ülke sevilir mi? Koskoca Osmanlı İmparatorluğu'nu, vatan ve millet sevgisini kimseye kaptırmayan İttihat ve Terakki Fırkası dağıtmadı mı? Ne demişler? -Ayı yavrusunu, severken öldürmüş! Aynen öyle.. *** Endişeye mahal yok. Fikir ve ifade özgürlüğü kapsamında, zırvalama hakkınız, yasalarla teminat altına alınmış durumda. -Atış serbest, zırvalayabilirsiniz. Ancak.. -Zırva, tevil götürmüyor. Götürürse, ne oluyor? Zırvalar, hurafe mertebesine erişiyor ve kemikleşiyor. Herhangi bir zırva, hurafeleşir ve egemen çıkarlarla bütünleşirse, yandı gülüm keten helva! Sıkıntı ve kaşıntı, galiba biraz da buradan kaynaklanıyor. Siyasilerimiz, ülkenin nasıl sevileceği konusunda farklı düşünebilir. Ne var ki, çok sevdiğiniz ülkeniz, palavra değil, proje ve icraat bekliyor.