Feribot iskelesinde beklerken, yanımda oturan zatın cep telefonu çalıyor. Oldukça gergin ve şifreli bir mükâlemeye, kulak misafiri oluyoruz. Konuşmanın detayları bizi ilgilendirmiyor. Ne var ki, konuşan tarafların Ankara'da takılan bir işlerinin olduğu anlaşılıyor. Hayal gücünüze arz ediyorum: -Şeyttirdin mi? -..... - Kaç defa söyledim sana, şeyi ara diye... -..... -Elini oynatacaksın be koçum. Elini oynatmazsan olmaz, bu işi başka türlü halledemezsin! -..... -Sen daha çok beklersin... -..... -Salı günü sabah 9.30 uçağı ile geliyorum. Beni karşılarsın! *** Bazen bu üslup ile diyalog kurmaya ve tartışmaya çalışıyoruz. Ne anladınız? Hiçbir şey, değil mi? Böyle bir iletişim biçimi, sanıldığının aksine, zihin yorgunluğundan değil, kurnazlığımızdan kaynaklanıyor. Bay X telefonunu kapattıktan sonra, hızını alamayıp, kendi çapında bir meşruiyet arayışı içinde, söylenmeye devam ediyor: -Her şey para olmuş be kardeşim. Köpeğe atsan yemez ama ne yaparsın! (Bu doğru değil. Geçen sene, Berlin'de bir köpek, sahibinin 450 euro'sunu yemiş, daha sonra midesi yıkanmış!) Saflığın lüzumu yok! Konumuza dönelim. "Ne var bunda? Saflığın lüzumu yok. Bu bir Türkiye gerçeğidir" diye tepki verebilirsiniz. Yukarıdaki konuşmaya tanık olurken, bir kere daha şunları düşündüm: Her nedense, Türkiye'de "güç ve para" kazanmak isteyen herkesin aklına hemen Başkent geliyor. Söylemeye gerek var mı bilmiyorum, "güç ve para" ilişkisi bizim gibi ülkelerde tam bir "...yumurta-tavuk-yumurta..." problemidir. Daha geniş açılı bir fotoğrafa ne dersiniz? Alarko Holding Yönetim Kurulu Başkanı İshak Alaton şöyle diyor: "...Türkiye güven veren bir ülke mi? Türkiye, ne kadar saygın bir ülke? Birleşmiş Milletler'in yayınladığı son rapora bakılırsa, saygınlıkta birinci ülke Finlandiya. Sonra İskandinav ve Kuzey Avrupa ülkeleri geliyor. Listenin en sonlarına doğru gidin, 84. sırada Türkiye yer alıyor. Bakın, zenginlikle saygınlık arasında birebir ilişki var. Dünyanın en zengin ülkeleri, aynı zamanda en şeffaf, en saygın ülkeler. Sıralamada altlara doğru indikçe, yönetimi şeffaf olmayan, bürokrasisi kapalı kapılar arkasında çalışan, yolsuzlukları cezalandırmayan, saygınlıkta geri kalmış ülkeleri buluyorsunuz.Türkiye'ye neden yabancı sermaye büyük yatırımlar yapmaz? Neden sadece sıcak para gelir, ilk fırsatta kaçar? Çünkü güven vermiyoruz. Adalet sistemimiz yavaş, politik oyunlara açık. Dünyanın her yerinde insanlar aynı... Toplumun vazettiği kuralların geçerli olduğu ülkelerde, insanın melek tarafı ödüllendirilir. Şeytan tarafı ise gecikmeden cezalandırılır ve ceza ibret olur. Adalet sistemi hızlı işler. Saygın devletin egemen olduğu ülkelerde insanların hayat standardı devamlı yükselir, saygınlık ve zenginlik elele gider. Saygın değilseniz, zengin olamıyorsunuz, fakir kalıyorsunuz. Fakir kalınca da saygın olmakta zorlanıyorsunuz.."(*) *** Yukarıda sözü edilen "zengin ülkeler", literatürde " kalkınmadan zenginleşen ülkeler" diye yaftalanan, bir kısım "petrol ve doğal kaynak zengini ülkeler" değil elbette. Türkiye, "...düşük gelir-düşük tasarruf-düşük yatırım-düşük gelir..." tarzında özetlenebilecek kısır döngüden çıkabilmenin sancılarını yaşıyor. İshak Alaton devam ediyor: "84. sıradan hızla yukarılara doğru ellilere, otuzlara çıkmak neden olmasın? En saygın ilk on ülke arasına girmek hayal mi dersiniz? Bence değil!" Bence de... ..... (*)İshak Alaton, İş Dünyası ve Liderlik, Bizden Haberler, Temmuz 2006 s.2