Sözleşme değişiyor mu?

A -
A +

Yıl 1997, VI. Ulusal Kalite Kongresi'nde Fransa Cumhurbaşkanı Mitterand'ın eski Başdanışmanı Jacques Attali konuşuyor. Attali, nabza göre şerbet vermiyor. Bazı kurnaz yabancıların yaptığı gibi, "Çok büyük potansiyeliniz var, aferin çok iyi gidiyorsunuz" tarzında boş lâflar etmiyor. Peki ne yapıyor? Aynen aşağıdaki gibi, taşı gediğine koyuyor: "Enflasyon, vatandaşın aldatılmasıdır. Piyasa ekonomisi ile enflasyon, bir arada olamaz. Para, devletle vatandaş arasında bir sözleşmedir. Enflasyon varsa, devlet, bu sözleşmeyi bozuyor ve vatandaşı aldatıyor demektir" (*) Doğru söze ne denir? Attali, eksik söylemiş, vatandaşını kazıklayan bir yönetim, nihai olarak kendini de hançerlemiş oluyor. Aynı toplantıda, dönemin Devlet Bakanı şöyle diyor: "Biz hukuka saygılı bir hükümet olarak özelleştirmeye devam edeceğiz. 1998 yılında enflasyonu mutlaka yüzde 50'ye indireceğiz" Hemen belirtelim ki, o zamanın şartları dikkate alındığında, Sayın Bakanın, başka türlü bir mesaj verebilmesi mümkün değildi. (Sayın Bakan, son derece dinamik, ekonomiyi ve dünyayı iyi tanıyan, iş âlemi tarafından sevilen bir politikacıydı. 1980'li ve 1990'lı yıllarda Türkiye ekonomisinin en istikrarlı göstergesi, enflasyondu; geçmişin enflasyonu, geleceğin enflasyonunu belirliyordu. Enflasyonun kök saldığı böyle bir ülkede, temel politika, enflasyonu düşürmek değil, onunla birlikte yaşamanın yollarını aramaktı. Böylece, başta devlet olmak üzere, ekonominin tüm aktörleri, enflasyona endekslenmiş oluyordu. Bunları, maziyi bir kere daha kılıçtan geçirmek için değil, nereden nereye geldiğimizi ortaya koymak için yazıyoruz. Nasıl düşürdük! Şimdi enflasyon düşüyor, tek rakamlı enflasyonla tanıştık. Enflasyonu, *mali disiplin *popülizme kredi açmayan, özerk bir Merkez Bankası ve *enflasyon beklentilerinin kırılması sayesinde düşürdük. Bu ortamı, bir toplumsal sözleşmeye dönüştürmek zorundayız. Aksi takdirde, bir dizi olumlu gelişmeye rağmen, piyasalar, ekonomi hakkında "kırılgan iyileşme" tarzında kasvetli değerlendirmelere başlarsa, o zaman bir risk primi oluşuyor demektir. Ülkemizin risk priminin önemli bir bölümünü de maalesef bulunduğumuz coğrafya belirliyor. Dolayısıyla, ülkenin ekonomik ve finansal riski gerilese de, politik risk kuyruğu dik tutmaya devam ediyor. İnsaflı olalım! Bir noktayı, belirtmekte yarar var: Enflasyonu, "döviz kurunu baskı altında tutarak, cari açığı artırarak, düşürdünüz" derseniz, haksızlık yapmış olursunuz. Düşük döviz kurundan gerçekleştirilen ucuz ithalatın enflasyondaki inişe katkıda bulunduğu doğrudur. Ne var ki, tek rakamlı enflasyonu, sadece ucuz ithalata bağlamak, ucuz bir muhalefettir ve tam bir demagojidir. 2006'da olağanüstü bir iç ya da dış şok olmadıkça, cari açığın finansmanında bir problem yaşanmayacağı, birçok yerli ve yabancı analist tarafından dile getiriliyor. Dahası, cari açığın finansmanında sıcak paranın payının azalacağı; direkt yabancı sermaye girişinde artış yaşanacağı vurgulanıyor. Kötümserler mi? Üzgünüm, galiba bu sene de kriz olmayacak! ..... (*)http://www.tusiad.org/yayin/gorus/33/html/sec14.html

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.