Geçtiğimiz hafta sonu, Şubat 2001 krizinin yıl dönümüydü. Kimsede "tık" yok. Anladık, gündem yoğun, ayrıca "Haber haberi yer" diye ifade edilen bir "altın kural" var; bütün bunlar tamam, ama böyle de olmaz ki! Peki ne yapılmalı? Her sene, Şubat ayının son haftasında bu krizi hatırlatan etkinlikler düzenlenmeli, beyanatlar verilmeli, günün mânâ ve ehemmiyeti, bir kez daha gözler önüne serilmeli. Krizin senaryosu, sahnesi, dekoru, aktörleri ve mağdurları teşhir edilmeli. Cari Açık Kakofoni Orkestrası, Merkez Bankası'nın ve TBMM'nin önünde konserler vermeli. Orkestra, Washington D.C.'ye de giderek, IMF ve Dünya Bankası'nın salonlarında Ponzi'nin 9. Hortum Senfonisini icra etmeli.(*) *** Her neyse, böyle bir gafletin, tekerrür etmemesini dileyerek, şöyle bir gezinti yapalım. Kasım 2000'de ortaya çıkan kriz, istikrar programının "kur çıpası" ayağının çöktüğünü ortaya koymuştu. Ne yazık ki, anlayamadık; belki de anlamak istemedik. Kur çıpasını, çok yüksek maliyetlerle savunmaya çabaladık. Ortaya çıkan likidite ve banka krizi ile beraber dövize yönelen talep, * döviz rezervinde ortaya çıkan kayıplarla, * yüksek reel faizlerle ve * IMF'nin gecikerek, yangından sonra verdiği ek kredi ile püskürtülmeye çalışıldı. Bir bakıma, yangından sonra su sıktık. Gala, Şubat 2001'e ertelenmişti. Ne oldu? Kriz, 19 Şubat 2001'de Milli Güvenlik Kurulu'nda, devletin zirvesinde ortaya çıkan gerginlik ile tetiklendi. 19 Şubat 2001 itibariyle Türk Lirası ciddi bir atakla karşı karşıya kaldı. Mevcut döviz kuru sisteminin sürdürülebilirliğine ilişkin güven bunalımı oluştu. Döviz kurları, 22 Şubat 2001'de dalgalanmaya bırakıldı. Aslında Kasım 2000 krizi ile Şubat 2001 iki ayrı kriz değil, tek krizdi. Stand-By düzenlemeleri esas alınırsa, 1999 sonu itibariyle Ankara'ya gelen Cottarelli, "XVII. Cottarelli" idi. Selefleri gibi, o da kotaramadı. Şubat 2001 krizinden sonra istifa etti. Şubat 2001 krizi, şiddeti ve hasarı ile hafızalarımıza iyice kazındı. Neler oldu, neler: * Enflasyon %80'lere tırmandı, ekonomi %9.5 küçüldü, yani negatif büyüdü! * Borç stoku (nakit+nakit dışı) dörde katlandı. Risk primi arttı, esasen kısa olan borçlanma vadeleri daha da kısaldı, faizler yükseldi. "Konsolidasyon olabilir!" dedikodusu, finansal piyasaları daha da kırılgan hale getirdi. * Banka kesiminin almış olduğu kur, faiz, likidite ve vade riskleri realize oldu. Bankacılık sektörümüz, sermayesini eritti. * Eğitimli iş gücü de dahil olmak üzere, birçok insan, işini kaybetti. Çok ciddi üretim ve istihdam kayıpları ile karşılaştık. Gizli işsizlerin bir bölümü, "açık işsiz" oluverdi. Züğürt tesellisi.. Kriz, yıllarca halının altına süpürülenleri ortaya dökmek bakımından faydalı bir musibet oldu. * Araçlarını seçmekte özerk bir Merkez Bankası'nı, * Başta BDDK ve TMSF olmak üzere, yeniden yapılanan bir dizi özerk düzenleyici kurulu * Kemal Derviş'i ve Kasım 2002 erken seçimlerini aynı krize borçluyuz. Ne diyelim? Bizimkisi, züğürt tesellisi... *** (*)Charles (Carlo) Ponzi: Vaktiyle ABD'de yaşamış ve finansal kariyerini hapiste noktalamış, İtalyan asıllı ünlü bir dolandırıcı. Sürdürülebilir olmayan spekülatif finansman ve borç yönetimi modellerine, finans argosunda 'Ponzi finansmanı' deniyor.