Süte fesat karıştırmak, az gelişmiş tarım toplumlarının önde gelen kurnazlıklarındandır. Lâfı fazla uzatmadan soralım: Süte su katmak ile, suya süt karıştırmak arasında ne fark var? Birincisi, ekonomik popülizmi; diğeri, politik popülizmi simgeliyor. Aslında her ikisi de, su ile sütün seviyeli beraberliğini çağrıştırıyor, aynı kapıya çıkıyor. Peki, sütün demokrasi ile ne alâkası var? Sadece sütün değil, sütçünün de demokrasi ile çok alâkası var. Demokrasi, çok su götüren bir ayrandır. Neden mi? Winston Churchill, demokrasiyi şöyle tarif etmiş: "Demokrasi, sabahın alacakaranlığında, kapınız çaldığında, kapıyı çalanın sütçü olduğuna emin olmaktır. Çünkü o saatte, başka hiç kimse sizin kapınızı çalamaz." İzninizle, burada bir parantez açalım. Geçen hafta öğrendim; Ecevit, vaktiyle genç bir gazeteci olarak gittiği Londra'da, Churchill'in fotoğrafına "pis kapitalist" diye bağırarak tükürmüş. Anlaşılan o ki, Ecevit, sütçü hikâyesinden pek fazla hoşnut olmamış. Ecevit, siyasi kariyeri boyunca, "steril kapitalist ve steril kapitalizm" arayışını sürdürdü, ama bu idealine bir türlü kavuşamadı. Gelelim konumuza... Düğmeye basanlar... Gerçekten, suya ve süte saygılı olmayan ülkeler, uluslararası yolsuzluk endekslerinde ve Beşeri Kalkınma Endeksi'nde çok kötü bir performans sergiliyor. Kopenhag Kriterleri, sütün ve suyun itibarını korumak için formüle edilmiş. Bir ülkede, "hesap verme sorumluluğu" ve "saydamlık" diye tanımlanan iki temel ilkenin gerekleri yerine getirilmediği sürece, süte su katılıyor demektir. Suya ve süte saygıyı bir toplumsal sözleşmeye dönüştürmek kolay değil elbette. Sosyal güvenlik açıklarını tırmandırmak, ülkeyi borç batağına sokmak, yüksek kronik enflasyonla yaşamak, istikrarsızlığı bir hayat tarzı olarak benimsemek, süte su katmanın veciz örneklerindendir. Bizim ülkemizde, birileri, birileriyle hesaplaşmaya başladığında ortalık fena halde karışır. Bu hesaplaşma sırasında, görüntü ile gerçek giderek farklılaşır. Üç tarafı denizlerle, dört tarafı düşmanlarla çevrili ülkemizde, bir gerginlik ortaya çıktığında, bir kısım vatandaş sorar: -Abi, düğmeye bastılar mı? Merak edersiniz: -Hangi düğme? Kim basıyor? -....... Cevap ve rivayet muhteliftir, ama düğme muhabbetinin sürmesi, sütün ifsad edildiğinin tescilidir. Bazıları daha eşittir! İsterseniz, sütün karizmasının çizildiği bir ortamdan, George Orwell'ın ünlü klasiği, Hayvan Çiftliği'nden bir kıssa aktaralım: Devrimin hayal kırıklığını yaşayan ve umduğunu bulamayan hayvanlar, "Bütün hayvanlar eşittir" ilkesini hatırlayıp, "Bu nasıl eşitlik?" diye kendi kendilerine söylenmeye başlarlar. Hemen, ilkelerin yazılı olduğu duvarın karşısına geçerler, duvardaki yazıların değiştirilmiş olduğunu ilk defa fark ederler, duvardakiler silinmiş ve şöyle değiştirilmiştir: "Bütün hayvanlar eşittir, ama bazı hayvanlar ötekilerden daha fazla eşittir!" Dolayısıyla, "hayvanizm" (animalism) diye bilinen ilkeler, görülen lüzum üzerine değiştirilmiş, süte su katılmıştır. Böylece, hayvanların devrim yapmalarına karşı çıkan Benjamin isimli ihtiyar eşek, haklı çıkmıştır. Tebrikler, Benjamin!