Tekstilcinin tafrası...

A -
A +

Telefonda sıkıntılı ve bariton bir ses, tane tane anlatıyor: "Bankacılar, bizi defterden sildi; güneşli havada verdikleri şemsiyeyi, yağmur başlayınca geri aldılar. Sektörün önde gelenleri, başka iş kollarına girmeye çalışıyor. Tezgahlarımız, bize düşman gibi görünüyor. İzmir yolundaki arsalarım olmasa, yanmıştım. İşçi çıkarmak zorundayız. Yatırımlarını yurt dışına kaydıran 54 firmanın listesini Hükümet'e sunduk. Kaçan kurtuluyor!" Bursalı tekstilci, son derece tepkili. Hızını alamamış olacak ki, Faruk Nafiz Çamlıbel'in mısralarını değiştirerek, bir şiir üretmiş ve bize göndermiş: Artık bu solan ekonomide, tekstilciye yer yok Bir yer ki tekstilciden eser yok Bezminde kadeh kırdığımız tekstilciler yok Bir yer ki sevenle sevilenlerden eser yok *** Ne diyelim, duygularla akıl çatışınca, duygular galip gelirmiş. Bu sefer de, öyle olmuş. *** Bir başkası, şöyle diyor: Tekstil ve konfeksiyon sektörü bitti mi? Hemen cevap verelim; tekstil ve konfeksiyon sektörü bitmedi, ama ne üretirsem satarım, ihraç ederim, diye özetlenebilecek bir devrin artık kapandığını söyleyebiliriz. Geçmişe baktığımızda, sektörün, istihdama, milli gelir artışına ve ihracatımıza katkısını göz ardı etmek mümkün değil. Sendikacılar, sektörde 2.5-3 milyon işçi çalıştığını, bunların sadece 580 bininin sigortalı olduğunu vurguluyor. Dolayısıyla, sıkıntının sosyal boyutu da ihmal edilemeyecek düzeyde. 2000 yılında sektörün ihracattaki payı yüzde 39 civarındaydı. 2005 yılında sektörün ihracatı 18.5 milyara ulaşmış; 73 milyar dolar olan toplam ihracattan yüzde 25'lik bir pay almış. 2005 yılında Çin'in AB'ye olan tekstil ihracatının %50 arttığını düşünürsek, her şeye rağmen mevcut rakamı, başarılı bulabiliriz. Çözüm nerede? Tekstil ve konfeksiyon sektörünün problemleri yok mu? Elbette var. Başta aşırı değerli YTL olmak üzere, istihdam ve enerji maliyetleri ve yüksek vergiler sektörü zorluyor. Aslında bunlar diğer ihracatçı sanayi kollarının da problemi. Tekstil ve konfeksiyon sektörünü rahatlatacak, her derde deva, hiçbir yan etkisi olmayan bir kur rejimini, bugüne kadar hiç kimse formüle edemedi. Hükümet, istihdam ve enerji maliyetleri ve yüksek vergiler konusunda bazı iyileştirmeler yapabilir. Ne var ki, bu ve benzeri pansuman iyileştirmeler, sektörü yeniden yapılandırmaya yetmiyor. Sektör temsilcileri de bu gerçeklerin farkında. Tekstilci de biliyor ki, sadece "Devlet bize destek olsun!" muhabbeti ile çark dönmüyor. Küresel rekabet ortamında dünün doğruları, bugünün yanlışlarına dönüşüveriyor. Ankara, Ankara, Ankara... Ne var ki, popülist reflekslerden kolay kolay vazgeçemiyoruz. Ülkemizde şirketlerin başarı öyküleri, çok büyük ölçüde, Ankara'daki bürokrasinin labirentlerinde yol alma becerisine bağlanır. Ankara, başarıyı ya da başarısızlığı belirleyen çok kritik bir parametredir. Çin menşeli ithalata 2005'te kota da koyduk fakat öğrendik ki, "küresel rekabete ilişkin sektörel problemler" söz konusu olduğunda, Ankara'nın yapabilecekleri son derece sınırlı. Eğri oturalım, doğru konuşalım. 2006 itibariyle, bir fotoğraf çeksek ve sorsak: Problemin ne kadarı, Ankara'dan ve uygulanmakta olan istikrar programından; ne kadarı, başta Çin olmak üzere küresel rüzgarlardan; ne kadarı, mikro ekonomik faktörlerden kaynaklanıyor? Bilen var mı? Çözüm adına, "Gümrük duvarlarını yükseltelim. Sanayi, dış rekabet ve verimlilik kaygısından bağımsız bir biçimde üretimini sürdürsün. İthal ikamesine dayalı sanayileşme politikalarına dönelim. Yerli üretimi, kotalarla gümrük vergileriyle ve kur politikalarıyla koruyalım" diyebilir misiniz? Deseniz de, başarılı olabilir misiniz? *** İsterseniz, bu soruların cevaplarını önümüzdeki Nisan ayında düzenlenecek olan Çin İhraç Malları Fuarı'nda tartışabilirsiniz. Şiir yazmak da serbest, ama orijinal olmak şartıyla...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.