Sandık... Seçim sandığı değil, çeyiz sandığı değil, limon sandığı değil... Ne sandığı? Para sandığı, para.. Türkiye Cumhuriyeti, IMF (The International Monetary Fund) üyesi olduğu zaman, şimdi "Uluslararası Para Fonu" dediğimiz IMF, "Milletlerarası Para Sandığı" ya da sadece "Sandık" olarak anılıyordu. 1947'den bu yana Türkiye'de sandıktan çıkanlar, çıkamayanlar ve "açık oy gizli tasnif"ciler hepsi ama hepsi 'Sandık' (IMF) ile tanıştı. Siyasi yelpazenin neresinde olursa olsun herkes sandığa efeleniyor, fakat sonuç değişmiyor. Söylem ve eylem arasındaki uçurum, 'Tek Parti' döneminde başlamış. Eylemler, söylemleri ezmiş. Recep Peker şöyle diyordu: "Biz devletçi olmasaydık paramızın bugünkü kıymeti temin edilebilir miydi? Dış ticaret ve ödeme denkliğimiz, iç sanayinin koruma altında doğması ve yaşaması mümkün olur muydu?"(*) Ne var ki, Cumhuriyet döneminin ilk devalüasyonu olarak bilinen 1946 Devalüasyonu, Recep Peker Hükümeti'ne kısmet olmuştu! Recep Peker Hükümeti, 7 Eylül 1946'da TL'nin değeri 1 Dolar=1.31 TL'den, 1 Dolar=2.80 TL'ye düşürerek parasının değerini kendisi (!) tespit etmiş oluyordu. 7 Eylül 1946 devalüasyonunu açıklayan Recep Peker Hükümeti, 20 gün önce programını okumuştu. 11 Mart 1947'de Türkiye, Sandığa resmen üye oldu. Atalarımız, "Büyük lokma ye, büyük lâf söyleme!" demiş, halkımız kendine has argosu ile, "Ufak at , civcivler de yesin!" tarzında tepkisini ortaya koymuş. Bozuk süte maya çalmak! Ülkemizin IMF ile olan ilişkileri dikkate alındığında, 1999 sonu itibariyle imzaladığımız Stand-by düzenlemesi ve verilen niyet mektuplarıyla başlayan ve devam eden süreç, benzerlerinin en kapsamlısı. Seçim öncesi Koalisyon Hükümeti'nin başlattığı program, Şubat 2001 krizine kadar Devlet Bakanı Recep Önal, daha sonra da halefleri Kemal Derviş ve Masum Türker tarafından koordine edildi. Program, 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra Devlet Bakanı Ali Babacan'ın imzasıyla verilen niyet mektuplarıyla aynen devam ediyor. Hükümetler değişiyor, program değişmiyor. Hükümetler müteharrik, sandık sabit. 'Sandık', sizin bildiğiniz sandıklardan değil, bu sandık, "The Sandık!" IMF-Türkiye ilişkilerini analiz eden bazı iktisatçılara göre, IMF, Şubat 2001 krizine kadar bozuk süte (Türkiyenin problemli banka ve finans sektörü) maya çalmaya çalıştı; maya tutmayınca çökelek ile idare edin demeye başladı. IMF'yi sütten anlamayan cahil yoğurtçuya benzeten bu yaklaşımın pek fazla taraftarı yok. IMF'yi savunanlar ise söz konusu kurumu alternatifi olmayan bir acil servis olarak nitelendiriyor. Türkiye ekonomisini ise acil serviste tafra yapan, nara atan huysuz hastaya benzetiyor. Türkiye'nin de dahil olduğu bir grup ülke için IMF, vazgeçilmesi pek mümkün olmayan bir acil servis ya da bazı durumlarda kullanılması elzem olan bir oksijen çadırı. Yabancılar, Türkiye ekonomisini acil serviste yatan huysuz hastaya benzetiyor. Hasta kurnaz, fakat IMF yutmuyor. Hasta, 'önce para, sonra reform' diyor; IMF, 'önce reform, sonra para' diye diretiyor. Haydi hayırlısı... ..... (*) CHP Genel Sekreteri Recep Peker'in 4. Kurultay'da yaptığı konuşma (9 Mayıs 1935)