Efendim, "AY-EM-EF" yani IMF, ulusal gururumuzu tartaklıyormuş. Ne diyelim? İyi ki pataklamıyor! Kendilerini tartaklanmış hissedenlerin, ulusal gururdan ne anladıklarını doğrusu çok merak ediyorum. (Gururun, ulusalı da bireyseli de, hiç arzu edilmez. Daha isabetli bir kelime bulmalıyız; mesela, "gurur" yerine "haysiyet" diyebilir, gururumuzdan kurtulabiliriz.) "Ulusal gurur" gibi, hiç kimsenin karşı çıkamayacağı tabuların arkasına kurnazca gizlenerek ya da içini boşaltarak bir dizi demagoji üretebilirsiniz, ama problemleri çözemezsiniz. Türkiye'nin bulunduğu coğrafyada, bizi ulusal gururumuzla baş başa bırakmıyorlar. Soğuk Savaş yıllarının "ulusal gurur" muhabbeti ile, küreselleşmenin dayattığı "ulusal gurur" aynı olmasa gerek. Nasyonel gururu korumak amacıyla, "şoven milliyetçiliğe" zemin hazırlamak, ulusal gururu tahrip eden bir silaha dönüşebilir. "Şoven milliyetçilik" bir bakıma "söven milliyetçilik"tir; birilerine söverek belki deşarj olunabilir, ama söverek strateji üretmek, ulusal gururu koruma altına almak mümkün değildir. Hitler, Mussolini, Franco ve Pinochet gibi diktatörler ulusal gururu korumak adına, kendi ülkelerini iki paralık etmediler mi? Firavunlar da ulusal gururlarına çok düşkündüler. Ulusal gururu deldirmemek bahanesiyle, koskoca Osmanlı İmparatorluğu'nu dağıtmadık mı? Gurur değil, haysiyet! Türkiye'nin ulusal gururunu Kopenhag ve Maastrich Kriterleri ile korumak zorundayız Sebebi son derece açık: Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarına saygıyı teminat altına alan kurumlarınız yoksa, ulusal gururdan değil, sadece ulusal ve uluslararası skandallardan bahsedebilirsiniz. Ulusal gururumuz, ülkeyi ahbap çavuş kapitalizmine teslim edenler ve borç batağına sokanlar tarafından telef edildi. Otuz yılı aşkın bir zaman diliminde makroekonomik istikrarsızlığı bir hayat tarzı olarak benimsemiş bir ülke ulusal gururunu koruyabilir mi? İsterseniz daha açık konuşalım ve soralım: Müflis bir kamu maliyesi ile ulusal gururu bir arada yürütmek mümkün mü? Türkiye, Mayıs 2005 ile Mayıs 2008 dönemini kapsayan IMF destekli yeni bir programa başladı. Yeni Stand-by, seçim yılı olan 2007'yi de kapsıyor. Yakın geçmişte, iş bitirici popülist hükümetler, seçime giderken IMF programını rafa kaldırırlar, ulusal gururumuzu okşarlardı. Şimdilerde IMF programını çöpe atmanın siyasi ve ekonomik faturası bir hayli yüksek. Neden mi? Başkalarının gözlüğü... Ülkemizi değerlendirirken başkalarının gözlüğüyle de bakmak zorundayız. Türkiye'yi mercek altına alan birçok 'ülke riski' araştırması yayınlanıyor. Daha önce de yazdığımız gibi, 'ülke riski' adı verilen araştırmalar, politik risk, ekonomik risk ve finansal risk adı verilen üç önemli boyuttan türetiliyor. Kredibilitemizin ve riskimizin belirlenmesinde halen kullanılan üç tane kritik değişken var: * Türkiye-ABD ilişkileri ve global masada ülkemize düşen yeni rol ve misyon. * Referandumlardan sonra Türkiye-AB ilişkilerinde ortaya çıkacak olan iniş ve çıkışlar. * IMF'ye verdiğimiz ve vereceğimiz niyet mektuplarında yer alan hedeflerin tutturulmasına ve yapısal önlemlerin hayata geçirilmesine yönelik performansımız. *** "Yolsuzluk Endeksi" ve "İnsani Kalkınma Endeksi" gibi uluslararası testlerden de iyi not almak durumundayız. Niçin? Ulusal gururumuzu, pardon, haysiyetimizi zedeletmemek ve çiğnetmemek için...