Y-A-N-G-I-N

A -
A +

Bazı kamu kuruluşlarında ve okullarda mevzuat gereği oluşturulan bir köşe vardır. Bu köşede, her birine bir harf olmak üzere, "Y A N G I N" sözcüğünü paylaşan, altı tane kırmızıya boyanmış kova görürsünüz. Genellikle son derece kirli ve tozlu olan bu kovalar, ince kum ya da su ihtiva eder. Duvarda ise, muhtemel bir yangında kullanılmak üzere hazırlanmış, kazma, kürek, balta, kanca gibi bir dizi alet ve edevat bulunur. "Yangında ilk kurtarılacaklar" listesi, duvarlara asılmıştır. Solmuş ve sararmış olduğu için, listeyi okumak ve anlamak mümkün değildir. 12 Eylül 1980 öncesinde, ülkelerini kurtarmaya soyunan, daha doğrusu soyundurulan karşıt görüşlü öğrenciler, bu kovalardan ve kazmalardan da yararlandıkları için, birçok okul, bunları kaldırmıştı. Kırmızı kovalar, "Yangın var, yangın var!" diye kafa ütüleyen kantocular için değil elbette. (Temel, bir gazinoda böyle bağıran bir kantocunun üzerine bir kova su boşaltmış!) Bir uluslararası kurum olarak IMF'nin bazı operasyonları da, yangın kovalarına benzetilebilir. Merkez Bankası'nın rezervleri de bir yönü itibariyle, yangında kullanılmak üzere bekletilen suyu andırır. Kovalar, geçici bir savunma hattı olarak kullanılabilir. Tedbir almak iyidir, fakat yangından sonra su sıkmanın hiçbir faydası yoktur. Bazen de "Fabrika yandı ama arsayı kurtardık!" diye teselli bulabilirsiniz. Önce kundakla, sonra söndür! İsterseniz, dış politika enstrümanı olarak kullanılan sistematik yangınlardan da biraz bahsedelim. Formül, basittir: Önce kundakla, sonra söndür ve kurtar! Özetlemek gerekirse, yangın bir yerden başlatılır, daha sonra, sürekli körük basılır. Bu tutmazsa, kundaklama teşebbüsleri devreye girer. Hülagü ve Cengiz'i tarihe geçmiş ünlü kundakçılar olarak tanıdık. Neron gibi fantezist ve zalim kundakçılara da tesadüf edilmiş ama çağdaş kundakçılar çok farklı. Küresel toplum mühendisleri, ne zaman, nerede ve nasıl yangın çıkarılacağına karar verebiliyor. Kundaklama ve söndürme operasyonlarının, ideolojileri, yazılımları, donanımları, taşeronları ve figüranları var. Hitler'in propaganda nazırı Göebbels'in yangın ve destabilizasyon yani istikrarsızlaştırma konusunda geliştirdiği bir kısım teorilerden hâlâ istifade ediliyor. Yangın algılama ve ihbar sistemleri ne kadar gelişirse gelişsin, kundaklama söz konusu olduğunda, yapacak pek fazla bir şey kalmıyor. Kırmızı kovalarınız, madara oluyor. Sizi ancak bir profesyonel kundakçı kurtarabiliyor. Ulusal, küreselin emrinde... Ulusal yangınları, ulusal kundakçılar tezgâhlıyor; küresel yangınları ise küresel kundakçılar, formüle ediyor. Senaryoda, ulusal kundakçılara da kritik roller düşebiliyor. Coğrafyanızda olup bitenleri ve kaos ortamını bir küresel yangın olarak algılamaya başlıyorsunuz, kırmızı kovalarınız yetmiyor; küresel itfaiye arıyorsunuz. Ulusal yangınlardan sonra, kitleler, "Bize namuslu bir diktatör lazım" diyebiliyor. Küresel yangın bacayı sarınca, "namuslu diktatör" ve "vesayet" arayışı, küresel boyuta taşınıyor. Dolayısıyla, "kundaklayanlar ve söndürenler" meşruiyet kazanıyor, amaçlarına ulaşmış oluyor. *** Osmanlı, kendi coğrafyasını yangına başvurmadan yönetebilmiş; meşruiyet sıkıntısı çekmemiş. Bir gün gelmiş, muhteşem imparatorluk, yerli kundakçıların gaflet ve dalaletiyle dört bir tarafından ateşe verilmiş. Şairin dediği gibi: Gurup edipte güneş, bir veremli taze gibi, Çökünce magribe, reng-i memât olan zulmet...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.