Eğri oturalım, doğru konuşalım. Ekonominin dış âlem ile olan ilişkilerini beğenmeyebilirsiniz. Mevcut fotoğraf, sizi tatmin etmeyebilir. 2011'de, bir önceki yıla kıyasla, yüzde 30 artarak 241 milyar dolara tırmanan ve tüm zamanların rekorunu kıran ithalat, moralinizi bozmuş olabilir. Ne var ki.. Fotoğrafı "sevimli ve çekici" kılabilmek kaygısıyla, geçmişin "ithal ikameci sanayileşme politikalarına" dönemezsiniz. *** Mesela.. Şunları yapamazsınız: -Ulusal ekonomiyi koruma refleksiyle, "Baba Devlet ve Halefleri" diye özetlenebilecek bir ucubeyi yeniden hayata geçiremezsiniz. -Ekonomiyi, "..düşük tasarruf-düşük yatırım-düşük gelir-düşük tasarruf.." kısır döngüsünden çıkarmak için "otarşik" ve "korumacı" reçetelere sarılamazsınız. -Halen egemen olan "..büyüme-cari açık-büyüme.." sarmalını, korumacı önlemlerle kıramazsınız; ekonomiyi, bir başka büyüme yörüngesine taşıyamazsınız. -"Ulusal sanayiyi desteklemek, yerli ara malı kullanımını artırmak, iç piyasaya yönelik üretimin ve ihracatın ithalata olan bağımlılığını azaltmak" gibi kulağa hoş gelen projeleri hayata geçiremezsiniz. -Uluslararası iş bölümünü yeniden yapılandıran bir dizi oluşuma kayıtsız kalamazsınız. *** Dahası.. -"Kısa vadeli sermaye hareketlerini sınırlayalım, kambiyo serbestisini kaldıralım; ekonomiyi Ağustos 1989 öncesindeki mevzuatla yönetelim" diyemezsiniz. -Cari açığı geriletmek amacıyla, dalgalı kurdan vazgeçerek sabit kur rejimine dönemezsiniz. *** Yani.. Yanisi şu: İçe kapanmak, çok yüksek bedeller ödeten bir lükse dönüşmüş durumda. Bireysel planda, "Azıcık aşım, ağrısız başım!" diyebilirsiniz, fakat ülkeniz adına böyle bir politikada ısrar edemezsiniz. İnat ettiğinizde, "aşınızı da, başınızı da" rahat bırakmazlar. *** Son tahlilde.. Aşımıza ve başımıza mukayyet olmak için, küresel rüzgârları dikkate alarak, üretimi ve ihracatı yeniden yapılandırmak, ithal enerjiye olan bağımlılığımızı azaltacak projelere kafa yormak zorundayız. Ne zaman mı? -Şu ülkeyi bir kurtaralım, sonra icabına bakarız!