Yerden göğe küp dizseler...

A -
A +

Ne demişler? Yerden göğe küp dizseler, Birbirine bend etseler.. Aradan birini çekseler, Seyreyle sen gümbürtüyü... *** Küresel likiditede ortaya çıkan gümbürtüyü seyrediyoruz. ABD kaynaklı yüksek riskli konut kredileri ve bu kredilere dayalı olarak oluşturulan "menkulkıymetleştirme" operasyonları, çalkantının tohumlarını attı ve yeşertti. Batmaz gibi görünen hedge fonlar, Titanic gibi battı; ünlü yatırım bankaları, devasa zararlara imza attı, borsalarda sert düşüşler yaşandı. Aslında finansal fay hatlarının bir bölümü, Temmuz 2007'de kırılmaya başlamıştı. Geçtiğimiz hafta başında, önemli bir fay hattı daha kırıldı. Önümüzdeki tablo özetle şöyle: Bir tarafta muazzam bir finansal inovasyon ve akıllara zarar finansal türevler, diğer tarafta ise müthiş bir enformasyon kirlenmesi ve dolayısıyla fiyatlandırılamayan riskler, fiyatlandırılamayan finansal ürünler... Peki ne oluyor? "Fiyatlayamama problemi", piyasa likiditesinin ve fonlama likiditesinin buharlaşmasına ve kredi hacminin daralmasına yol açıyor. Piyasalara merkez bankaları tarafından likidite verilmesi ve faiz oranlarının düşürülmesi, ateşi biraz düşürse de, tamamen söndürmeye yetmiyor. Finansal piyasalar, sınır tanımayan inovasyon yeteneklerine dayalı olarak ürettikleri Frankeştayn'ın baskısı altında çözüm arayışlarını sürdürüyor. Öyle anlaşılıyor ki, küpleri yeniden üst üste dizmek çok kolay olmayacak. Resesyon korkusu söz konusu olduğunda, başta ABD Merkez Bankası-Fed olmak üzere, para otoritelerinin kullanabileceği araçlar belli: Faiz oranlarını indirmek, gerektiğinde likidite vermek ve beklenti yönetimi. Maliye politikası olarak da, vergileri azaltmak ve harcamaları artırmak ilk akla gelen şok önlemleri oluşturuyor. Altındakini bir çekseler.. Kısa vadeli sermaye hareketlerini libere ettiğinizde, küresel finans sistemine entegre oluyorsunuz. Küresel likiditeye entegre olmanın nimetleri olduğu kadar, külfetleri de var. "Nimetlere evet, külfetlere hayır!" demek mümkün değil. Küresel likiditede ortaya çıkan savrulmalar, bizim piyasalarımızı da etkiliyor. Ne var ki, etkilenmenin boyutunu ve süresini hiç kimse mükemmelen bilemiyor. Dolayısıyla ne oluyor? Risk algılaması değişiyor, senaryolar uçuşuyor, daha önce düşünülmeyen şeyler gündeme geliyor. İçinde bulunduğumuz konjonktürde taşıyabildiğimiz cari açığı, küresel sermaye ile tesis ettiğimiz seviyeli beraberliğe borçluyuz. Bu sebeple, bizi öncelikli olarak ilgilendiren sorular şunlar: -Ekonomiyi sarsabilecek bir sermaye çıkışı yaşanır mı? -Cari açığımızı finanse edenler ürker mi? -Ürkerlerse, ne yaparız? *** İsterseniz, bardağın dolu tarafından da bakmaya çalışalım. Her şeyden önce, dalgalı kur rejimini ve Merkez Bankası özerkliğini, dış şokları göğüslemeye yarayan çok kritik iki amortisör olarak niteleyebiliriz. Şokları emerek sarsıntıyı hafifleten bu iki amortisörün yanı sıra, cari açığın finansmanında doğrudan sermayenin payının artması, bankacılık sektörünün içindeki mayınların temizlenmiş olması, ekonomi yönetiminin işini kolaylaştırıyor. Dileyelim ki, amortisörleri patlatabilen yeni bir iç ya da dış şok yaşamayalım. *** Kapitalist düzenin, kriz üreterek kendini yaralamakta başarılı olduğu kadar, bu yaraları sarmakta da becerikli olduğu söylenir. Tarih, tekerrür eder mi? Bekleyelim ve görelim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.