1980'li yıllardan kalma bir karikatür... Çocuk, eliyle işaret ederek bağırıyor: -Anne bak, kral çıplak! Annesi, oğlunun ensesine bir tokat atıyor ve kulağına fısıldıyor: -Sus, eşek sıpası! *** Peki, bu sıpa şimdi ne yapıyor? Sıpa büyümüş, eşek olmuş, sisteme uyum sağlamış. Sırtına vurulan semerle birlikte, son derece mutlu bir hayat sürüyor. Eh, tabiî ki, anırma ve çifte atma özgürlüğünü de kullanıyor. Demokrasi mi? Eşek, hoşaftan ne anlar! *** Gelelim konumuza... Çay bahçesinde gazoz söylüyorum. Şişenin üzerindeki yazı şöyle: -Vişne aromalı gazoz... Dikkat buyurunuz; vişneli değil, vişne suyu değil, vişne aromalı; yani vişne kokulu! Galiba diyorum, bizimki de "demokrasi aromalı" bir yönetim biçimi. Demokrasi aromasıyla ne yapıyoruz? -Demokrasi aromalı bir hayat tarzıyla "kifaf-ı nefs" ediyoruz. Katkılı demokrasiye devam! Organik demokrasi yerine, demokrasi aromasıyla idare etmeye çalışmak, demokrasi açığı vermek demektir. Demokrasi aromasıyla, demokrasinin irtifa kaybetmesini gizleyebiliyoruz. Demokrasi açığı vermek kolay değil; bir dizi "naylon meşruiyet ve hassasiyet" gerektiriyor. "Demokrasi aroması ya da demokrasinin yozlaşması", sahte hassasiyetler adına, olması gereken hassasiyetlerin feda edilmesi anlamına geliyor. Demokrasi, çok su götüren bir ayrana dönüşüyor. Aromalı ülkelerde, "Kral çıplak!" demek yasak; kralı alkışlamak güç ve itibar getiriyor. Defalarca yazdık. Soğuk Savaş'ın kasvetli ikliminde, "jeostratejik" tabaklarda, "jeopolitik" aromalar ve soslarla sunduğumuz mönü şöyleydi: * Bir tutam demokrasi * Bir tutam insan hakları * Bir tutam bireysel hak ve özgürlükler *** Şimdilerde, aynı mönüyü ısıtmak istiyorlar, ama hiç kimse bu yemeği yemek istemiyor. Ne var ki, müesses nizam, "Yersen!" diye dayatıyor. Anlaşılan, Soğuk Savaş narkozunun sersemletici etkisini hâlâ atamadık. Vaziyet bundan ibaret...